9 Aralık 2013 Pazartesi

Gözlerle

Merhaba. Artık kimsem yok. Bana sahip çıkacak, her zaman yanımda olacak kimse kalmadı. Belki hiçbir zaman yoktu ve ben kendimi avuttum, kandırdım. Kendime yalan söyleyerek mutlu olmaya çalıştım. Çocukluğumda da böyleydi yanlış hatırlamıyorsam.. Herkesin beni sevdiğini düşünürdüm, buna inanırdım. Çocuk aklı işte ne bilsin. Zaman geçtikçe yıkıldı, geriye gereksiz yere hassaslaşan, halk otobüsünde ağlayan bi adam geldi. Şehir içi otobüs yolculuğununda kalp kırması ayrı bir şey. Ama kalbimin kırılması hep şehir içi otobüslerinde olmuştur. Kalp kırıklığı diyorsunda bi boka benzemiyor. Bir yerden sonra hissizleşip bir şey anlamamaya başlıyorsun. En kötüsüde bu sanırım...
Yazılacak o kadar çok şey var ki, fakat bunları kelimelere dökebilecek akıl yok. Akıldan ziyade bunların kelimelere değil, hiç durmadan akan gözyaşlarına ihtiyacı var. Acının en güzel yanı ağlamaktır ya hani, kimseyi umursamadan...
Hayata küsülmez ama küsüyorsun elinde olmadan. Uyumak istiyorsun dönüp duruyorsun saatlerce, yemek yemek o kadar zor bir eylem gibi gözüküyor ki günlerce aç kalmayı göz alabiliyorsun, telefonunu kapatıyorsun kimse ulaşmasın diye mesela gerçektende kimse ulaşmıyor. Neden kimse ulaşmıyor? Çünkü artık çocuk değiliz değil mi.. Herkesin bizi sevdiği yalanı artık geçerliliğini yitirmiş durumda. Yalanların yerini palavralar ve vaatler almış. Ümit edebilirsin belki bir gün her şeyin çocukluğundaki gibi olmasını.. Hayal kurmak uzun ve tekrarlanan bir şey olmasına rağmen bunun ne hayalini kurabilirsin ne de tekrar edebilirsin. Kandırırsın kendini defalarca. Olmayacak duaya amin dersin. Birazcık mutlu edebiliyorsa gerçi o da boş...
Arkadaşız diye arada sırada mesaj atan mahlukatların neden öyle yaptıklarını çözmüş gibiyim. Yalnızlık insana fena koyunca, etrafında kimseyi bulamayınca hiç istemediğin bir şekilde yazabiliyorsun. Daha sonra inanarak doldurduğun o yerin asıl sahibi ve sahipleri geliyor. İster istemez çıkıyorsun. Gurur? Gururumuzu sikeyim...
Başka bir dünya yaratıyorum kendime, yaratmak istiyorum. O dünyada başka biri olmak istiyorum. Ne yaşadıklarımı hatırlamak istiyorum ne de geceleri uykularımın kaçmasını... Sadece ağlamak istiyorum o dünyada onu götürmek istiyorum yanımda. Bunun için yanımda bi kalpte götürmem gerekiyor. Kalbin seninle gelmesi her şeyini götürmek gibi değil mi..?
İnsanı bir kalıbın içine sokmak, onu tam anlamıyla tutsak etmektir. Elinin kolunun bağlı olması ağzının da bantlı olması anlamına gelmez diye düşünürsün evet, öyledir. Ama neye faydası var ki? Bu bir kalıbın içinden çıkmasına engeldir. Ne yaparsa yapsın o artık mahkumun tekidir. Müebbet  hapis gibidir. Kurtuluşu, çıkışı yoktur. Bereket gözleri bağlı değildir. O da olmasa sonrası sonsuz karanlık...
Ağlamak en güzel ifade şeklidir bana göre. Kelimelere hiçbir zaman ihtiyaç duymazsın. Çok çeşitleri vardır ya hani, ağlamak isteyip ağlayamamak gibi.. Oynarsın insanlara, zor dayanırsın, kendini güçsüz göstermemek için dayanırsın dayanırsın ama artık kendinin güçsüz olduğunu kabullenmek gerektiğini anlarsın. Hele ki bir karanlık oda bulduğunda... tutabilene aşk olsun. Ne kadar ağlarsan ağla ama karanlığın insanı korkuttuğu gibi güçlendirdiğinide unutmamak lazım...
Ve tüm bu yaşananların doğal sonucu olarak güzel günler geride kaldıysa eğer şimdiden geçmiş olsun...
Sıradaki...

16 Kasım 2013 Cumartesi

Samimiyetten

Neden bu saatte buradayım aklım ermiyor. Hazır sıcacık bir yer edinmişken kendime bu rahatsızlık veren şey nedir gecenin bu saatinde? Gözümden ne uyku akıyor ne de yaş. Bi aralar ağlamak isteyipte ağlayamamak vardı, belki hala vardır...
Kulaklığın yaygın olduğu bir toplum gelişmiştir arkadaş ben buna inanırım. Gerçi kulaklıktan kulağa kulaktan kalbe giden bir yol olunca dikilirsin bu saatte.. Belki bir şarkı ya da bir şiir ayakta tutar seni. Zaman ne olursa olsun duymayıver o sözleri, aklından geçmeyiversin. Acı çekmek istediğinizde bu nasıl hastalıklı bir durumsa artık illa size acı çektiren bir şeyler bulabilirsiniz. Şeyler demek ne kadar mantıksız olduysa artık. Ama gerçek şu, bu yaşıma gelip 'şey' kelimesinin ne anlam ifade ettiğini öğrenemedim. Bu hayatta bir şey bırakmak istesem, benden bir iz herhalde şey kelimesinin anlamını bulup öyle göçer giderdim. Hala geç değil, zamanım olabilir. Olmayabilirde... Nerede kaldık? Acı çekmek.. Size acı çektiren insanları gözünüzün önünüze getirirsiniz. Peki ya getiremezseniz? O durum daha vahim.. Size acı çektiren insanlar, her seferinde sizi ağlatan insanlar gözünüzün önüne gelmiyorsa, bir daha hiç gelmeyeceklerse, peki onları hiç göremeyeceksek... ne anlamı kalır hayatta olmamızın? Bizi ayakta tutan onlar değil mi zaten. Acı olmadan, acı çekmeden bir insanın yaşayabilmesi mümkün olamaz ki...
Bir bok yemek istersin. Fakat neresinden başlayacağını hiçbir zaman bilemezsin. Neden bi insan durduk yere bok yemek ister ki? O yüzden her seferinde yüzüne gözüne bulaştırır. Zaman zamanda hiç başlamaz. Sağlıklı düşünebilse o anda bunların hiçbiri aklından geçmez ama düşünemez. Ben de düşünemiyorum. Sağlıklı düşünmenin bu olduğunu adım gibi biliyorum. Çelişki mi? Hayır hayır, ne demek istediğim gayet net diye düşünüyorum...
Seyyar satıcıların samimiyetine oldum olası güvenirim. Gecenin bir vaktinde ekmeğini çıkarmak için o soğukta görür işini. O abilere her seferinde bir holding patronu gibi bakarım. Sadece samimiyetleri ve masumlukları onları o mertebeye ulaştırmaya yeter benim gözümde. Selam olsun pilavcı amca, selam olsun çiğ köfteci, selam olsun sizlere...
İşte bu abilerden gördüğüm samimiyeti yakınlarımdan, sevdiklerimden, sevdiklerini düşünüp nefret edenlerden göremedim. Neden? Çünkü her seferinde insan gibi davrandığımız için.. Çok mu oluyorum bu sıralar ne.. Kimse bıraktığın yerde durmuyor. Onlar duruyor fakat kalpleri ne bok yemeye gidiyor anlayamıyorum. Gerçi kimse anlayamıyor. Yalnız kalıyorsun, kalabalıkların arasında annesini kaybetmiş bir çocuğun duyduğu endişe ve korku seni de esir alıyor. Esir almak ne kelime adeta zincire vurulmak gibi. Kurtulmak imkansız.. Ama bir kalbin varsa ve o gezintiye çıkan kalplerden en kötü biri seni bulabilirse eğer kurtulabilirsin bu işkenceden. Ama unutmamalısın ki o kalbinde bir samimiyeti var. Ona güvenmek, inanmak, mutluluğuna ortak olmasını istemek ölümlü bir kumar.. Belki sana yardım etmeyecek, belki yüzüne bakıp usulca geçecek gözlerinin önünden ama sen bir umut bekleyeceksin. Elbet bir gün bir kalp geçer gözbebeklerinden, kirpiklerinden... İşte o gün büyük bir çığlık duyarsan bir yerlerden uzaklarda arama içindedir o...
Yinede kendime teşekkür ediyorum. Samimiyetten yoksun kalplere samimiyeti götürdüğüm için. Medeniyetin eşiği ben olmalıymışım ama ne yazık ki... Keşke bu samimiyetim kendini beğenmişlik olarak algılanmasa, öyle yargılanmasam. İçim rahat mı? Kocaman...
Ne sesini duyan biri vardır etrafında,
Ne de çaresizliğini gören.
Tek başınasındır bu hayatta, aldığın hiçbir karar tatmin etmez,
Seçtiğin tüm yollar çıkmaz sokaklara götürür seni.
Hikayenin bittiğini düşünürsün...

1 Kasım 2013 Cuma

Hayatta Kalanlar

Uyumak istiyorum. Belkide hiç uyanmamak istiyorum. Bunu başarabiliyor muyum? hayır.. Defalarca soruyorum kendime sürekli uyku halinde olmak istiyor musun diye.. evet, evet diyorum ama beceremiyorum. Gerçi hiçbir şeyi beceremiyorum orası da var..
Hindileri geçtim sanırım. Düşün düşün düşün! her sabah uyandığımda hemen aynanın karşısına geçiyorum; acaba bu sabah saçlarım beyazladı mı?.. hep merak konusu benim için. Yüzümü yıkadığımda belki başka biri çıkar altından diye ümit ediyorum fakat nafile..
Bir an geliyor neresinden tutsan olmuyor, elinde değil aklında kalıyor. Aklından defetmeye bakıyorsun fakat kendinle verdiğin bu gereksiz savaşın sonucunu zaten çok önceden biliyorsun. Boşu boşuna kürek çekiyorsun, yoruluyorsun..
Yalan söylemek ne kadar kötü olabilir ki? Sadece biraz kalp kırıklığı gerekir. Fakat kimse bilmez ki, onu kırmak için bir kalbin gerekeceğini. Bence doğrusu şu ki, karşımızdakinin kalbini değil aslında kendi kalbimizi hiç fark etmeden parçalara ayırıyoruz. Kanser gibi.. Hep son aşamasında fark ediyoruz.. Hayatta kalanlar, hayatımızda olanlar, tek kişilik yaşayanlar...
Yazılamayacak şeylerin yazılmak istenmesi kadar kötü bir şey yok. Ya bunları birileri dinleyecek ya da birileri okuyacak. Yazıya dökülmesinin çok zor olduğu gibi, bunları anlayacak kişi sayısınında az olması işin içinden çıkılamaz bir hale getiriyor..
Bazen hayatınızdan birilerinin çıkması gerekir. Kendi isteğiyle veya yukarıdakinin isteğiyle. Bunların aynı anda hayatınızdan çekip gitmesi ve sizi göt gibi ortada bırakması yenilir yutulur cinsten değil..
Farkındayım hiçbir konuyu birbirine bağlayamıyorum. Fakat yazmazsam kendimle verdiğim savaş daha ateşli bir şekilde devam edecek. Herkesin hayatı güllük gülistanlık olamıyor ne yazık ki. Birileri hep giderken biriler hiç gelmiyor. Belkide lanetliyimdir. Olamaz mı? Bu zaman kadar hiçbir şeyin yolunda gitmemesi, şansın hiçbir zaman gülmemesi, gülmeyi bırak tebessüm bile etmemesi ne ile açıklanabilir ki? Sabır mı? Sabır kavramıyla geçireceğim vakitler neticesinde ölüm kavramı çalmasın kapımı? Evde yokum diyemem. İçeri alsam sabrı öldürür.. Çaresizlik içinde yüzüyorum açıkçası..
İnsan sıfatını hak etmeyenlere her seferinde insan sıfatı yükleyip insan gibi davranıyorum. Hemen sonrasında biraz durup düşünüyorum. İnsanlığımdan şüphe duyuyorum. Neden her seferinde aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorum diye soruyorum kendime. Cevabı hep aynı...
Akşam birkaç sayfa kitap okuma alışkanlığımı geliştireyim dedim. Hani derler ya hayatım değişti bu kitabı okuyunca. Öyle bi düşüncem yok şu anlık. Fakat bu sabah kendim için yaşamayı, hiçbir şeyi çok fazla düşünmeden, yüzeysel geçerek, sorgulamalardan, seviyesizliklerden, sevgisizliklerden (zaten ne kadar sevildim ki şu hayatta) uzak bir yaşamında var olacağını, hiçbir şeyin kendimizden ve her zaman yanımızda olan ve olmak için can atan insanlardan daha önemli olmadığını öğrendim. Kendi kendime ders verdim aslında. Mutluluğa giden yol her zaman bencillikten geçer diyorum. Bugün anladığım kadarıyla 'ben'cillikten geçiyor...
Toparlamak gerekirse. Ki hiçbir zaman bunu yapamadım. Toparlamak içinde yazmadım. Binlerce şarkı dinledim, dinliyorum her birinden sıkılıyorum. Kasım ayındayız... Sanırım anladınız. Savunmamda şu aydayız bu aydayız geçmeyecek. Emin olabilirsiniz ki çevirisine bile bakmadım... Yalan söylemek ne kadar kötü olabilir ki...


20 Ağustos 2013 Salı

Anlatamıyorum

Hayatın bir bok olduğunu düşünecek olursak, hepimiz zamanı gelince yavaş yavaş batıyoruz o boka. Ne kadar çırpınırsan çırpın sana ait en güzel yer orasıdır. Hepimiz mi batıyoruz canım bu boka, tabi ki evet...
Hayatımızdaki kişiler güvenmenin ne demek olduğunu biliyorum. Zamanla her şeyin değişeceğini bile bile bir yola çıkıyoruz hepimiz. Yoldaki radarı geçene kadar her şey kuralına uygun, güzel bir şekilde gidiyor. Peki ya radarı geçince? Yap yapabildiğini, sınırlarını zorla. Fakat onu da beceremiyorsan yaşamanın ne anlamı kalıyor? Geleceği düşünerek yaşamak hep saçma gelmiştir. Ama hayaller kurmuşumdur, kurarımda. Ama son zamanlarda ne hayaller kaldı, ne hevesler, ne istekler. Sanki onlarda boka battı. Yada onlar denize batsınlar. Batık şehir gibi zaman zaman dalarak hayallerime ulaşabilirim. Onları kalbimin durmasına birkaç saniye kalaya kadar yaşayabilirim...
Birkaç insanı hayatınıza seçerek alırsınız. Bazıları gider, bazıları gitmek ister, bazıları gelmek ister, bazıları ise kalmakla gitmek arasındadır. Seçilmiş insanlardır onlar. Kader ne yazdı bilemeyiz ama. Hep bir işaret gelir gözümüzün ucuna, kalbimizin ortasına. Ne yapacağınızı bilemezsiniz. Aslında bilmeyi çok istersiniz. Deneme yanılma yoluna gitmek istersiniz fakat elinizde varolanı kaybetmekte istemezsiniz. Kendinize tekrar tekrar şanslar verirsiniz. Hiçbirini kullanamayacağınız gibi. Ama umut edersiniz, heveslenirsiniz. Belki bu sefer...
Misofoni hastası olduğumu öğrendim. Öğrendim demeyelim, çevreden aldığım tepkiler doğrultusunda araştırmaya karar verdim ve sonucum... Hafif derecede..
Sevdiğiniz şehirden uzaklaşmak o kadar zor geliyor ki insana, sevdiğiniz her şey burada kalıyor. Yalnız bir hayata adım atıyorsunuz. Mesafeler uzadıkça her şey değişiyor, değişecek, değişir. Ve zamanı gelince birden kaybolur. Başrolde yine...
Yazacak çok çok şey varmış içimde. Şöyle bir düşününce yazamayacağımı fark ediyorum. İçimden çıkarmak istediğim çok şey.. Ama kelimelere dökemediğim. Sanırım vazgeçeceğim her şeyden. Ve bazı şeyler yoluna girmemek için ısrar edip boka batmaya devam ederse, o yalnız hayat çok cazip gelmeye başlayacak...
İlişkilerde garip. Bir tarafı onarırken bir tarafı yıkıyorsun. İlaç gibi.. Ama ne ilaç pehh.. Bir zaman o gözünüzde, kalbinizde büyüttüğünüz insanlar bir bakmışsınız kalbinizin bir bölümü tabi ki bir bölümünü alıp gidiyor. Diğer kısımları üretmeye devam ediyor. Yaptığınız hataları, anlayışsızlıkları alıp götürüyorlar aslında. Bize giren çıkan bir şey yok. İşin şakası.. Bir insanın değişmeyeceğini beklemek aptallık. Değiştikten sonra normale dönmesini beklemek salaklık. Ve bunların hepsine inanmak sadece aşkın bir parçası olabilir. Öyle tanıdığınız, alıştığınız insan bir bakarsınız başka biri olur. Düşünceleri, davranışları, istekleri... Şaşırmaktan başka bir şey gelmez ki şeyimizden. Üzülürsünüz bi bakıma. Ben nerede yanlış yaptım la diye. Sonra siz öküz erkek kategorisinin başını çekmeye başlarsınız. Neden? Çünkü hiçbir zaman yaptığınız şeyler görülmez. Siz çok ince düşünüyor olabilirsiniz ama nafile. Siz bizi anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz siz bizi. Bizimde melek olmamız gerekiyor o durumda. Soldaki melek olayım bak günah yazarım. Bi boka bağlayamadım. Önceleri ne güzel bir yere bağlayıp kapatıyordum. Şimdi iyice sıçtım...
Kimseye yeterince güvenip, inanma. Sonucunu eline verirler haberin olmaz...

2 Şubat 2013 Cumartesi

Geniş Alanda Dar Kavramlar

Tam nefes alacakken boğulabilirsin mesela. Acıları gömdüğün topraktan mutluluğu çıkartmak istersin kimi zaman. İşte o sırada belki yağmur yağar. Mutluluğu isterken kendinden olabilirsin. Belki o yağmur mutlulukla birlikte acılarıda getirir beraberinde. Hiçbir zaman acı olmadan mutluluk, mutluluk olmadan acı yapamaz tek başına. İkiside birbirinin destekçisi görevindedir. Ve hep beklenmedik bir misafirleri vardır ki.. Zaman. Küçükken her şeyin bir zamanı var dendiğinde o da neymiş diye söylenirdim kendi kendime. Ama neden söylenmemem gerektiğini şimdi anlıyorum...
Zaman diye bir kavram olmasaydı acaba ne bahaneler bulurduk çok merak ediyorum. O kadar geniş bir kavram ki kanım donuyor adeta. Sıcakkanlıyımdır ama her duyduğumda üşürüm. Kanım çekilir, buz kesilirim. Zaman ve ölüm yakın kavramlar aslında. Her şeyin zamanı olduğu gibi ölümün bir zamanı yok.. Ne kadar şanssızız öyle değil mi? Ya en mutlu anında gelirse kapına? Belki toprağın altından çıkaramadığın mutluluğun yanına götürmek istiyordur seni.. Belli mi olur, kim bilir, kim bilebilir ki...
Gidişiyle tehdit eden insanın yokluğundan bi bok anlamazsınız. Hissetmezsiniz bile. Hissedecek neyiniz kalmıştır ki. Sadece hafif bir yağmur ve ılık bir rüzgar lazımdır. Neden? Neden üşüyesiniz ki?..
İnanç bolluğunda inanç yokluğu çekiyorum. İstersen beyaz peyniri kaşar olarak anlarsın ben buna bir şey diyemem..
En mutlu olduğunuz zamanlarda bile bir şeyler bırakmaz peşinizi. Sizi mutlu eden insan bile peşinizi bırakmayanlardan biri olabilir. Peki neden mutluluğu seçmek isteriz hep? Herkesin cevabı kendince doğrudur. Ucunu açık bırakmak en iyisi...
Doğrular ve yanlışlarla donatılmış bir dünyaya ayak uydurmak çok zor aslında. Annemle babamın böyle bi dünyaya beni de alet etmeleri yenilir yutulur cinsten değil. Ama onlarında günahı ne ki? Nereden bilecekler böyle olacağını. Oğullarının bir kalıbın içine girmek istemeyeceğini, toplumun kurallarına hafiften başkaldıracağını. Ben neden böyleyim lann!
Toparlamak gerekirse acılar yaşanacak sonucunda hediyesi mutluluk çıkacak ortaya. Gelecek zaman hiç araya girmeyecek, olaylara karışmayacak. Şimdiki zamanda yaşanacak her şey. Dün, bugün diye bi kavram olabilir ama yarın yok... İlahi mesajlar mı veriyorum acaba hııı...

22 Ocak 2013 Salı

Sessiz Kalmak En İyisi

Gerçekleri duymak istiyor musunuz? Hayır dediğinizi duyar gibiyim. Kimse gerçekleri duymak istemez ki. Yalanlarla mutlu olmak isterler. Gerçek acıdır, ama tadını almaya başladığın zaman tatlı gelmeye başlar. Bu kumar gibi bir şeydir. Paranın kokusu cebinden gelmeye başladığı anda daha çok istersin, daha hırslanırsın ve sonunda kaybedersin...
Hep şey derlerdi, birine vazgeçilmez olduğunu hissettirme. Hissettirdiğin anda alırsın eline derlerdi. Hiç sevmemiş gibi seversen tabi öyle olur, görgüsüz. Bunu diğer açıdan götünü kaldırmak olarakta yorumlayabiliriz. Çünkü göt kalkarsa yani o göt kalkarsa kolay ineceğini düşünmüyorum...
Her seferinde şey deriz kendimize hani, evet lan işte bu sefer oldu, bu sefer farklı, galiba buldum! deriz. Ama fazla heyecan yaptığımızı anlarız sonunda. Bu yaptığımız fazla heyecana bağlı olarak geri kazanamayacağımız tek şey vardır o da kaybettiğimiz zamandır, yada başka bir değişle boşa geçen zamandır. Bi insana değer vermek aslında kendine değer vermek gibi bir şey. Nasıl kendine özen gösteriyorsan, nasıl ilgileniyorsan onunla da öyle ilgileneceksin. Götlüğün lüzumu yok amk. Ama beceremiyorsa hiç kasmaya gerekte yoktur hani. Hayatta her zaman iki kişiyi taşıyamazsın. Bi yerde yük ağır gelir, atmak zorunda kalırsın. Evet biraz bencilliktir hatta büyük bencilliktir ama hayat bencil be yavrum, dert etmeye gerek yok...
18 seneden beri yalnız uyuduğumu düşünürsek bi 17 sene daha yalnız uyuyacağım gibime geliyor. Eskiden yastığa sarılıp uyurduk. Şimdi yalnız değiliz ya hani ona da gerek kalmıyor. Yalnızlık bir yana güzel aslında. Biriyle beraberken bile yalnız hissedenler var. Örnekleri çoğunlukta gibime geliyor. Hayatta onlara öyle vurmuş be abicim...
Hayal kurmayı sevmeyen var mıdır bilmiyorum. Hayal sevilmez mi laynn. Bak suya düşse bile kur amk kur. Sadece sen üzülürsün. Hani hayallerini süsleyenlerin bunlardan haberleri bile olmaz. Öküz gibi hayallerim yıkıldı bitti demezsen tabi. Onları bu kadar iç dünyana çekersen sen kaybetmeyi baştan hak etmişsin zaten, bunda üzülecek, bozulacak bir şey yok. Sen rahatlamana bak...
Şu kadınlar çok acayip yaratıklar. Ama seviyorum lanet olsun. Sevilecek başka bir şey göster bana. Ne istediklerini bilmiyorlar aslında. Öyle gözüküyor ama hayatları boyunca bunu bilemeyecekleri gibime geliyor. Hayır banane bundan. Sözlük dediğin 1000 kişi, Türkiye Cumhuriyeti 80 milyon insan.. Hep yapmadığımız şeyler görmeleri her zaman canımı sıkmıştır ve sıkmaya da devam ediyor. Elimizden gelen bu kadar. Sen vitaminin sana yarayacak kısmını alırsan ses çıkarma. Haa alamıyorsan ben sana avucunu yala derim...
İlişkiler büyük sorunlardan dolayı bitmez. Her zaman küçük sorunlar can yakar. Ve bu sinek ısırığı gibidir. Ya da ölümcül bir virüs. Yavaş yavaş işler vücuduna. Ele geçirdiği zaman vücudunu 'dur! yalvarıyorum dur' diyemezsin. Artık çok geçtir. Her şey bitmiş, kaybedilmiş, sevgin ve aşkın bir kuş gibi uça uça süzülmüştür gözünün önünde. Ondan sonra arka fonda ' gitme kal diyemedim' diyemedim tabi...
Şu sabır denilen şeyden babam bana koymamış. Ulan insan bi tutam olsun serptirir değil mi? Ama yok adam o çalışkanlıkla düşünememiş bunu. Sabredemiyorum. Aslında çok sabırlı bir insanım. Bunca zaman patlamışlığım yok birine. Ama patlatırsamda tam patlayacak. Fışşşşş...
Bir şeyi söylemeden yaptığın zaman kıymeti var. Hissettirmeden, sessiz ve usulca becermelisin bunu. Gözüne soka soka değil. Ya da tekrar tekrar söyletmek hiç olacak iş değil. Bi çocuğa bile yap yap yap yap dersin. Ama bi yerden sonra ne halin varsa gör dersin. Ya da normal bi insana siktiri çekersin. Yapacak bir şey yok. Sabır taşarsa geriye dönüş olmaz. Aslında şöyle bi bakarsak taşan bir şey düşünürsek neyse çok felsefik bi konuya değinecektim susuyorum...
Kimsenin hayatına dahil olmak istemedim, kimseyide hayatıma dahil etmek istemedim. Hep bi çizgi vardır içimde. Kimilerini geçirdim. Kimileride melül melül baktı. Ama tam tersinimi yapmalıydım onu bilmiyorum. Birinin hayatına dahil olmak, onu etkilemek, birlikte hareket etme isteği duymak, bir bütün oluşturmak gibi bir şey. Bu kadar...
Her şeyin ilk günkü gibi taptaze kalacağını düşünüyoruz değil mi? Ve buna kendimizi o kadar çok inandırıyoruz ki sonunu bile bile devam ediyoruz aslında. Kaybedeceğimizi bile bile devam etmektense hiç başlamamak daha iyidir. Ama her zaman hata yapmak, acı çekmek güzeldir. Ve bunlara bağlı olarak kazanılan tecrübeler...
Hayatın bi setup olduğunu düşünürsek mesela benim hayatıma birçok bozuk dosya var. Ve buna bağlı olarak yüklemeyi devam ettiremiyorum. Sorun bende değil sende saçmalama...
Her şeyi zamana bağlı, zamana yedirerek yapmak çok saçma geliyor bana. Yarın yada daha sonra. İkiside aynı şeyler. Hiçbir fark gözetmiyor aslında. Sadece hazır değilim...
Aşk gereksiz bi duygu olsaydı bütün şairler aşık olmazdı. Zaten şiir olmazdı ki...
Hayat ne yönde gider, ne getirir, neler götürür bilmiyorum ama, aması uzun hikayeee...
Dur bugün benim günüm,
Kapandı üzgünüm,
Sıkıldım artık insanlardan!!!

8 Ocak 2013 Salı

Küçük Dünyam

Bu sene ne kar yaptı be. Bot giymediğimi söylemiş miydim? Sonuçta benim ayaklarım üşüyor. Beni benden başkası neden ilgilendirsin. Neden böyle bir cümle kurduğumun farkında bile değilim. Sırf kurmuş olmak bile haz veriyor. Haz anlayışım farklı demek ki. Kendini çözememiş biri olarak konuşmak hiç iyi bir şey değil. Ben kimim gibi sorular bile yöneltebilirim kendi benliklerime. Bu arada bu akşam karanlık ve ritmik melodiler eşlik ediyor kurguladığım yaşantıma. Herhangi bir filmin senaryosunun yaşadığınız hayatla paralel olarak ilerlemesi sizce ne kadar bi ihtimal? Böyle bir şey nasıl olabilir ki? Milyonda bir bi hastalığa tutulmuş gibiyim. Filmden etkilenerek kendi yaşantımı kurgulamaya başlarsam sıçtık ki ne sıçtık...
İnsan sevdiği kişi uğruna her şeyi yapabilmeli bence. Yapmalıda. Yapabilmeli diye bir kelime olmamalı lugatında. Düşünmeden yaşamalı. Çünkü sevdiceğinin ömrü bir kar tanesinin ömrü kadardır. Hayatta kadere de yer vardır. Dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü var sayarsak belki yarın yok oluruz ve dünya dönmeye devam eder. Yaşanması gereken her şeyin bir zamanı var. Zaman kavramı o kadar geniş ki...
Ne zaman gözünüzde kusursuz gözükmeye başlarsa işte o zaman hiçbir şeyi umursamadan sevmeliyiz. Aşık olduğumuzu tekrar tekrar anlamalıyız. Aşk garip. Aşık olduğunu zannedip, o yalanla yaşayan ve buna kendini inandıran o kadar çok insan tanımıyorum ki ama binlerce olduğuna eminem...
Böyle bir şeyi asla yapmam dediğiniz zamanlar geride kaldı. Telaffuz ettiğiniz cümle aşık olana kadar geçerli bir cümleydi. Artık doğruluk ve tabu payı kalmadı. Yapılacak, yaşanacak ve yaşatılacak o kadar çok anı var ki, bilemeyiz..
Kadınlara zaafım var evet bu apaçık ortada. Ama benimde bir kalbim var ve bende aşık olabilirim. Sadece bir kişi için yaşayabilirim. Gerçekten inanırsam bu ve bunun gibi birçok şeyi başarabileceğimden eminim. Kendinden emin olmak gibisi var mıdır bu hayatta. Emin olmak kendine güvenmekle başlar. Ne kadar kendine güvenirsen karşındaki de sana o derece güvenir. Ne kadar kaybetmekten korkarsan o da korkuyu göze alır. Hata insanlar içindir. Yapar yani insan hatanın alasını yapar. Birine geçmişini anlatmak çok zordur. Zorun zoru yoktur ama zordur be abi. Aşık olmak kadar, seni seviyorum demek kadar zordur...
Kaçan bir zaman vardır. Hani o hiç bir daha peşinden koşmak için çaba bile sarf etmek istemediğin. Yakalasan bile döndüremezsin geri. Yaşananlar çoktan yaşanmıştır..
Hayatta öyle özel anlar vardır ki sormayın gitsin. Neden hep 2.çoğul kişi şahıs kipini kullanıyorum ki? Yazdıklarımı kendim okuyorum zaten. İşte öyle özeldir ki o anlar tek bir kişi başrolündedir. Ne kadar istersen iste geri gelmez, getiremezsin. Zamanın cilvesi işte. Bir kişi bir kişinin hayatında başrol oynamak istiyorsa bunun adı ne olur diye soruyorum kendime. Aşk? Güven, sadakat, korku, sevgi, saygı... Ferhat neden dağları deldi sanıyorsunuz ki. Sadece Şirin'in güzel yüzü ve kalpcezi için mi? Yanılıyorsunuz..
4S kuralı diye bi dalga vardı bi zamanlar. Saygı, sevgi, sadakat, seks diye. Millete sıralatıp duruyorlardı..
Telefonun 'batarya doldu' sinyalini mesaj bildirimi olarak anlamış bulundum. Telefon ile göz göze geldiğimde içimdeki parlamayı anlatamam. Kötü kötü çok kötü.
Kimse kimseyi kolay kolay bırakmaz. Bırakamaz zaten. Aşkından utanır. Götü yemez bi kere. Düşünürsen aşkından şüphe ederim yani. Göt müsünüz olum? Ayy götüm...
Karanlığıma eşlik ettiğin için teşekkür ederim...