27 Ağustos 2012 Pazartesi

Gerçekten iki kere yaşanmıyormuş!

Nil özeti geçmiş. Söyleyecek söz sanırım yok...
Ne muhteşem ki ve ne yazık ki,  hiçbir şey tekrar edilemiyor.
Yaşadığım çok güzel bir şeyin aynısını tıpkı geçen seferki gibi yaptım. Aynı insanları aynı yerde, aynı saatlerde bir araya topladım. Geçen sefer yaşadığım o güzel şeyleri tekrar yaşamak, hatta belki bir ihtimal geçmek beklentisiyle..
Bir kez daha gördüm ki, Heraklit haklı, aynı nehire iki kez giremiyorsun. Yaşadığın hediye gibi anları, tekrarlayamıyorsun. Her şeyi aynı tutsan da, başka zamandasın. Daha da önemlisi, senin dışındaki her şey değişiyor. Sen, her şey, her değişken olamıyorsun. Hayat akışkan. ve iyi ki de öyle. Yaşasın! ve ne yazık ki böyle! Tüh!..
Hal böyleyken, anladım ki, yaşadığın an yaşayacaksın. Evet aynen bu cümledeki kadar çok kere! Gözyüzüne dikeceksin gözlerini, uzun uzun bakacaksın. Rüzgar yanından geçip gidemeyecek, uzun uzun çekeceksin içine, toprağa batıracaksın ayaklarını, kök salacak. Kim varsa sevdiğin, öp öp öpeceksin. Seviyorsan, yüzünü güldürene dek söyleyeceksin. Güzel bir şey gördüysen, gidip sarılmaya sarılamıyorsan, oturup çizmeye çizemiyorsan, yazmaya çalışacaksın. Her ana, eşsiz bir heykele, bir sanat eserine bakar gibi kıymetini teslim edeceksin ki... O da seni kucaklasın. O, o ana özel bir gösteri. Bir daha orası öyle olmayacak. Onlar da öyle olmayacak. İşin daha da tuhafı sen bile başka olacaksın başka sefere...
Tekrarımın aynı değil de 'başka' oluşu beni öylesine şaşırttı ki, artık yapışıyorum 'olan'a. Ellerimi hiç bırakmadan, başka birilerini içine sokamayacağımı, her şeyin o sırada tek kereliğine orada olduğunu bilerek...
Hayatın içine çekemediği, hayatı içine çeken o nadir insanlardan olmak istiyorum. Kafası dağılmayan, dalıp gitmeyen. Önündeki o büyülü berraklığa onu çizecek, avucunu daldırıp içecek kadar yakın. Yakından da yakın...
Hani şu meşhur 'bir dahaki sefer' yok yani. Sefer bu sefer. Nereye gidiyorsan, ne görüyorsan, yanında kim varsa, ne oluyorsa, tek sefer...
Nil KARAİBRAHİMGİL / Hürriyet - 27Ağustos2012

26 Ağustos 2012 Pazar

Hayal

Yazacak bir şey olmaması korkutuyordu daha dün. Bugün korkutmuyor. Ama yazacak bir şey yok. Hani o söyleyemediğimiz, içimizde küflenen, kurtlanan harfcikler, hececikler, kelimecikler, cümlecikler, paragrafcıklar..
Evden bi hışım çıkarsın ağzına yüzüne sıçmak için. Kendini buna inandırırsın. Hani? Sen busun olum. Gerçekleri göremeyen, kaybetmekten korkan, bir hiç gibi yaşayan bi aptal. Ulan bi an kendime söylüyormuş gibi oldu. Kendi iç muhasebemi yapar gibi..
Aşık mısın diye sorsalar bana 'evet' diye cevaplardım sanırsam. Yalan söylerdim ama evet derdim. Yada şu an yalan söylüyorum kim bilir. Her zaman iyi olmak, iyi gözükmek yetmiyormuş aga. Yeri geldiğinde ağzına da sıçacaksın, kollarına almayı da bileceksin. He yapamıyorsan, olayları dengede tutamıyorsan s.ktir git..
Hayallere dalmak için, günün değerlendirmesini yapmak için yada yaptığın aptallıkları düşünmek için bi noktaya dalarsın ya hani. Sırf bunları aklına getirebilmek için. Hani gelmez hiçbiri, öküz gibi bakakalırsın o noktaya. Belki o odaklandığın deniz, balıkçı teknesi, balıklar.. belki onlar düşünüyordur bizim yerimize olamaz mı?..
Kurduğun hayaller suya düşünce sudan çıkmış balıktan hiçbir farkın kalmaz ki. Yapamamak, çaresiz kalmak. Elin kolun bağlı gibi gözükür gözlerine. Sadece kendi gözlerine..
Aşktan ümidini kesmemiş biri olarak konuşmak gerekirse.. tabi lan bu yaşta ne ümit kesmesi. Şu anlık aşkı yaşamak yerine yazmak, yada yazabildiğini düşünmek daha hoş.. S.ktir lan!
Hani ağlamak gelir içinden ama akmaz yaş
Hani çığlığın kalır içinde, ölür yavaş yavaş
Hani gözlerin, hani gözlerin kağıtlara dalar, bomboş bakar
Yazmak gelir içinden ama yazamazsın
Umursamazlık bir hastalık gibi sarar kalemini kurtulamazsın
Ve anlarsın...
Bedenin özgür kalsa neye yarar?
Acıtır ruhunu içinde kalanlar
Dönemezsin artık geriye,
Tek yön seçtiğin tüm yollar
Hani ansızın kaçar gidersin bütün dostlardan
Hani gün gelir, uzaklaşırsın bütün aynalardan
Hani gözlerin, hani gözlerin uzaklara dalar, suskun bakar
İçinde kalanları anlatamazsın
O suskunluk bir hastalık gibi sarar vücudunu kurtulamazsın
Ve anlarsın...

24 Ağustos 2012 Cuma

... O kadar öldürüyoruz bizi

Yazmak bile gelmiyor içimden. Yazabilecek bir şeylerin olmaması beni çok korkutuyor. İnsanların korkutması ayrı tabi. Mutluluk bize verilen en güzel hediyelerden biridir. Ama bazı zamanlar üzülmememizin karşılığında verilir ve bu çocuğu şekerle kandırmak gibi bir şeydir. Herkesin aynı şeyi söylemesi tesadüf değildir. Öznellikten ziyade nesnellik kokuyor..
Aynı filmi neden tekrar seyrederiz? Seyrettikçe yeni ayrıntılar yakalarız. Bir daha, bir daha ve bir kez daha. İlk seyrettiğimizde anlayamadığımız yerleri anlamak için. Tadını sindire sindire çıkarmak için. Ama bir zaman sonra kabak tadı vermeye başlar. Aradan zaman geçtikten sonra bir daha seyretme isteği doğar. İşte bu AŞK'tır...
Kirpiler kışın ısınmak için birbirlerine sokulurlar. Her sokuluşta dikenleri batar birbirlerine. Ayrılırlar bir süre. Sonra tekrar üşüdüklerini fark ederler. 3. seferde dikenlerinin yardımıyla ikiside ölür.. İşte bizde böyleyiz seninle. Ne kadar çok sokulursak birbirimize, o kadar öldürüyoruz bizi...
İnsan 7'sinde neyse 7'sinde odur. Ne kendimizi değiştirmeye çalışmalı, ne de karşımızdaki insanları. Katlanılabiliyorsa böyle katlanılmalı. Her şeyden şikayet edip çuvaldaki cevizleri kırmaktansa olduğu gibi kabul görmek en iyisi...
Karanlıkta yalnız olduğunu anlamaz insan. Karanlık bazen çok şey anlatır. Korku, öcü, ceeee. Bazen hiç. Bazende elektrik olmasa ne yapardık dedirttirir. Ama çoğu zaman hayaller kurdurur...
Gitmek cesaret ister ufaklık
Gideceğin yer neresi olursa olsun
Sevdiklerinle arana mesafe girince
Varış yerinin hiç bir anlamı kalmaz.
Vedalaşmakta zor iştir biliyor musun?
Oturursun geminin kıçına.
Bakarsın sevdiklerine gittikçe ufalırlar ufalırlar kaybolurlar
O zaman anlarsın işte
Vedalaşmak asıl kalana değil gidene koyar.
100 defa söyledim sana hüzünlü değilim, mizacım böyle.
Bak şarabımla beraberim.
Çocukluğumdan beri hayaller kuruyorum
Şarabımdan Ayrılmadan hemde.
Ben şarabımdan Ayrılmıyorum.
O da bana bunca gidene rağmen hala hayal kurdurtmaya devam ediyor.
Ne olmuş yani büyük adam olamadıksa?
Hayallerimizi satmadık ya ?..

Ne güzel söylemiş Erdal Tosun. Ya da ne güzel yazmış filmin senaristi..
İşte böyle ufaklık...

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Son kez

Uzun zaman sonra yeniden.. Bayram gelmiş haberimiz yok. Artık sıradan birer gün gibi gelmeye başladı. Akrabaları görme isteği sıfır. Aynı ortamdaki kişilerin 'nasılsın' diye sormasından gına geldi. 2 dakika önce iyiyim dediğimi duydun değil mi? daha ne soruyorsun ki.. Bayramın son günü dışarıda geçti. Belkide benim bayramımdı...
Tattığınız acıları tekrar tekrar yaşamak ilk günkü gibi acı vermez hiçbir zaman. Acıları göze alarak yeniden bir şeylere başlamak ne kadar doğrudur bilemiyorum. Sonucunda yaşanacak acılar minimum seviyeye inecek. Kaybetme korkusu olmayacak içinde. Ne kadar varsa da içinde belli etmeyeceksin...
Ulaşmaya çalıştığımız şeylere ulaşınca bütün ulaşma çabalarının tükenmiş olması, tekrardan o mücadeleyi veremeyecek olmanın korkusu da var bi yandan. Sevgiliye ulaşmak için katedilen yolun bir anda bitmesi kadar kötü bir şey yok. Yol engellerle doludur ya hani. Engellere takılıp düşmek, canımızın yanması.. her zaman zevk verir bize. Acı nasıl zevke dönüşebilir değil mi.. Gözümüze o kadar tatlı gelir ki. Tozpembe bi yol. Engelleri tozpembe görebilecek kadar kör gözler. Düşerken sanki yumuşak bir yatağa düşer gibi yüzükoyun bir düşüş. Ve kalbe saplanan dikenler. Ama nafile..
İnsanın kendi kararlarını kendisinin vermesi büyük bi özgürlük. Başkalarının etkisi altında kalmamak. Zaten kalmak çok büyük bir güvensizlik ve aptallık. Ne ne istediğini bilebilirsin, ne gerçek duygularını aktarabilirsin..
İnsanlar sizden şans istiyorlarsa verin o şansı. Evet evet vermek gerek. Sonuçlarına katlanırız nasıl olsa. Tozpembe yolumuz var.
Gözler her şeyi ama her şeyi...
Son kez tozpembe yola çıkıyorum. Ama bu sefer kendime söz veriyorum. Gerçekten 'son kez'. Tekrarı olmayacak.. Sizde söz verin. Ama tutun..
Sessiz bir veda... 

14 Ağustos 2012 Salı

Tek cümle

Garip olum hayat. Yarına uyanabileceğimizin bile garantisi yokken neleri dert ediyoruz ki? Yaşamak için bunca güzel neden varken, neden saçma sapan şeylerle zamanımızı harap ediyoruz?
Her gün yeni bir hedefle uyanabiliriz hayata. Ulaşmak için çabalamak kadar güzel bir şey yok ki.. Başarmak ya da başaramamak. Ne olabilir ki ikisinden biri olsa. Hiçbir şey kaybetmeyiz. Gereksiz işlere, kişilere harcadığımız zamandan bile daha değerlidir, başarmak için uğraştığımız fakat başaramadığımız zaman...
Küçükken bayram gelsede bayramlık almaya gitsek, para toplasak diye bakardık. Şimdilerde ise bayramlar sıradan birer gün olmaya başladı. Çocuk aklı demek. Düşünemez ki. Sanırsam içimizdeki çocuk öyle hissettiriyordu. Ne oldu ona? Ama ben hala yalnız kaldığımda konuşuyorum onunla. Şizofren gibi görünebilirim. Hayır hiç alakası yok. Olsun ben böyle mutluyum. Siz hala onunla konuşamıyor musunuz? Kendinize dikkat etmelisiniz. Yoksa...
Hiçbir arkadaş birbiriyle ne öpüşür ne sevişir. Bunu unutmamak lazım...
Ölümden bahseden insanlar çok acayip. Yaşlılar hadi neyse..
Birine karşı ilgi duyuyorsak o ilginin karşılığı kesinlikle ve kesinlikle vardır..
Kendinden küçük hatunla çıkarsın sübyancı derler. Ne biçim bi toplumda yaşıyoruz lan!
Kadınlar duygularıyla hareket ettikleri için, ne kurarlarsa onu görürler. Ve biz erkekler bunu bile bile değiştirmek için zaman kaybederiz. Ama eminiz ki salağız. Bile bile bir şey yapmak, hatta bunu tekrarlamak anca aptallara yakışır..
Bizden bir şey alırken hep vermemizi isterler..
Kendini eleştirebiliyor musun? Hayır mı? O zaman s.ktir git..
Geçen akşam kuşların yemlerini yuvalarına taşıyan karıncaları izledim. Yalnızlık böyle bir şey olsa gerek. Hatta yardım bile ettim...
Yalnızlık çok kapsamlı bi konu olduğu içün sadece bir kısmından bahsetmek yeterli. Bunu bulamayanda var.
Kadınlar çok iyi bir oyunbazdır. Hatta onlardan tiyatro dersi alabiliriz.
----
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil öyle duvarlara baka baka
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam, geçinip gideriz biz mutlulukla.
Ama ‘’Günün aydın, akşamın iyi olsun’’ diyen biri olmalı.
Bir telefon sesi çalmalı ara sırada olsa kulağımda
Yoksa, zor değil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ‘’Çaya kaç şeker alırsın?’’
Diye sormalı ya ara sıra...

Hepimiz Can Yücel'e ait olduğunu sanıyoruz ama öyle değilmiş. Uzun bi hikaye aslında kısa. Merak eden açıp okur baba. Bak kafiyeli oldu. Elif Şebnem Akal'a ait dizeler yalnızlığı nasıl bu kadar güzel anlatabilir ki..
İşte geldik gidiyoruz dostlar uğurlar olsun...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Hayat birader hayat

Aslında pek bir şey yaşanmadı ayrı kaldığımızdan beri. Seninle beraber geçirdiğimiz günler dışında. Gittiğimiz yerlere uğramadım bile. Neden kendimi boşu boşuna üzeyim ki. Son gittiğimiz alışveriş merkezinin yolunu dahi unuttum. Arabaları saydığımız bankı, karın altında ayakkabımın içeri aldığı kar suyunu.. hepsini unuttum. Fark ettim ki sana aşık falan değilim. Ferhat Göçer'inde dediği gibi 'seni sevmeye aşığım'. Biraz şizofrenik ama olsun. Arkadaşlarımda öyle dedi. Sen benimle beraber yanında başkalarınında olmasını istiyordun. Ama bu bi erkek için kabul edilemez bir durum. Hep cepte gördün bizi. Kendini buna alıştırdın. Ama kaybettin. Benim kaybettiğimi düşünüyorsun. Yanılıyorsun... Duvarların arkasına saklanarak kendinden oldun, bizden oldun. Cesaretsizliğini yenemedin. Korkak bir ceylan gibi..
Haydi uydura uydura bir şeyler yazdım yukarıya. Alttakini alıntı yapıyorum hiç dokunmadan. Çok doğru sözler. İçinde kendimizi kesinlikle bulacağız... Bana ne bul bulma. Kime diyorum ki...
Ya ben hâlâ saflığımdan gol yiyorum ya ona yanıyorum. Hacı abi öyle kolay değil işte ya. Ben bu hayatta çok çelme yedim. Hem de en sevdiklerimden lan. Sıradan insanlar değil yani. Hani dönüp de böyle "Ne yapıyorsun lan sen ne yapıyorsun sen!" diyemeyeceğim, kıyamayacağım insanlardı kardeşim. Ben bazen böyle kör olacak kadar çok seviyorum ne yapayım. Göremiyorum ki hiçbir şeyi. Karşımdaki canavarlar gözüme o kadar sevimli gözüküyorlar ki kardeşim. Sen onlara bir de benim gözümden baksan... Oğlum ben geçen seneye kadar dünyada gerçekten kötü bir insan olabileceğine inanmazdım ya. Yemin ediyorum bak. Ama işte gözümle gördüm, ikna oldum. Sen şahitsin. İnsan işte gerçekten kötü olabiliyormuş kardeşim. Sebep sonuç ilişkisi aramana gerek yok. Olabiliyormuş. Aga, canımızı yakarlar kardeşim kendine dikkat et bak. Bunu yaparken de o kadar büyük zevk alırlar ki var ya. Sen ben dönüp orta hakeme bakmayız bile. Niye biliyor musun? Çünkü bizim için o apaçık penaltıdır. Ama onlar oynamaya devam ederler işte. Sen tevazu yaparsın, onlar gerçek zannederler. Sen, aman efendiliğimi bozmayayım onca yaşanmışlık var dersin, onlar pısıyorsun zannederler. Dedim ya kardeşim onlar için bu sadece bir oyun ya. Ama senin benim için öyle değil ki oğlum ya. Bu bizim hayatımız bu bizim gerçeğimiz lan. Haliyle işte ben de herkese karşı önyargılıyım kardeşim gitti bitti işte oğlum.
İşte böyle dostlar. Göksel son klibinde çok seksi geldi gözüme. Seksi demişken geçen akşam Cengiz ile beraber seks üzerine konuştuk radyoda. 1 saatlik bir bant kaydı kaydettik. Ama yayınlanacak gibi bir şey değil. Güzel bi hatıra oldu. Ama daha edeplisini yapacağız yakında...
Birkaç günden beri bagete el sürmüyorum. Sigara tiryakileri gibiyim. Ölecekmişim gibi oluyor. Pis bir bağımlılık. Allah davulsuz bırakmasın. Yeni bir setup gördüm. Almayı planlıyorum. On numara ki cepte bozukluklar var. Kısmet her şey. Bi kısa film çekeriz olur biter..
Eskilerden.. Yalnız kalacaksın günün birinde...