Kedi kadar nankör bir hayvan yoksa, insan kadarda nankör bir insan yok! Kendini salak hissetmene engel olamıyorsun bazı zamanlar. Verdiğin emekler bir çikolata varağı gibi buruşturulup bir kenara atılabiliyor, seni hayattan koparabiliyor, bütün duyu organlarını bir müddet hatta uzun bir süre etkisiz hala getirebiliyor. Hayattan koptuğun bu anlarda o kadar çok şey düşünüyorsun ki, insanların yönelttiği 'hiç düşündün mü?' sorularına karşılık veremiyorsun. Haydi neyle vereceksin? Yok ki... Daha sonra bir çiçekten farkın kalmıyor. Herkese güzel görünüyorsun ama içten içe çürümeye devam ediyorsun. Ve bunu kimsenin bilmeyip, müdahale edememesi kadar acı ne olabilir?
Günden güne yitip gidiyor kelimelerdeki anlam. Sonrasında cümlelerin, paragrafların.. Ne anlamı kalıyor ne güzelliği. Bir yerden sonra kendi anlamını yitiriyorsun. Kendine değil hayata anlam yüklemeye çalışıyorsun ama görüyorsun ki nafile. Kendini anlamlandıramayan biri hayata nasıl anlam yükleyebilir değil mi? Susuyorsun. Beyaz kapıların ardındaki karanlık odalara sığınıyorsun bir süre. Sonra karanlık kapıların ardındaki aydınlığın tadına bakmak sana çok cazip geliyor. Fakat kendinle aydınlık arasında kala kalıyorsun. Hangisi doğru senin için? Hayatın tüm çabalarına karşılık vermedikleri mi yoksa buna rağmen hala aydınlığı düşünmen mi? Bir cevabın var mı? Hayır dediğini duyar gibiyim...
Eyvallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder