Küçük bir evdi, ama gözümdeki büyüklüğünü tarif dahi edemezdim. Karanlık koridorlardan karanlık odalara sürüklenip duruyordum. Yataklar cehennem, uykusuz geceler, ağlama nöbetleri... ve yalanlarla yaşamaya çalışan bir ben vardı ortada. Yalnızlığımın üzerine bal kaymak süreceğime, çikolatalı pudingi tercih ediyordum. Kahvaltım güneşin ilk ışıkları oluyordu. Herkesin hayattan kısa bir süre uzaklaştığı anlarda, sokak lambasını dert ortağı belliyordum. Duygularımı cam parçalarının bulunduğu poşete koyup ağzını sıkıca bağlamıştım. Kanlı mendillerim de içindeydi. Bari bu sefer ayrı kalmasınlar istedim. Rüzgarla başbaşa kaldığım zamanlarda sokak lambası göz kırpıyordu. 'Kuşlar sabahleyin gelecek bekle' diyordum, bozuluyordu. Onunla birlikte kendimi bu şekilde avutuyordum. Gözüm hep sokağın köşesinden dönecek olan sarı arabalardaydı. Gece tarifesi de açsalar, ben öderdim problem değildi. Yeter ki hayallerim çalsaydı kapımı. Saat kaç olursa olsun ben çayı hazır tutardım hep. Film tadındaki hayatımı dizi tadında yaşıyordum. Hayallerim sadece filmlerde gerçekleşebilirdi. Oturduğum sandalye kaba etimi kaşındırmaya devam ediyordu ama ben bekliyordum. Saat kullanmayı bırakmış, dünyanın hareketlerine göre zamanla oynuyordum. Amacım uykusuz geceler değildi, yatağım cehennemin ta kendisiydi. Ne kadar tan yeri ile iyi arkadaş olursam benim için o kadar iyiydi. Şarkılar bana eşlik etmek için can atıyordu fakat hepsi çok konuşuyor ve kafamı karıştırıyorlardı. Ama bilmiyorlardı;duygularımı cam parçalarının bulunduğu poşete koyduğumu... bu duygulara acı da dahildi. Kuşların düşkün oldukları şeyi en başından beri biliyordum. Kuşların göç mevsimiydi ve gidiyorlardı. Ağzım kapalı, ellerim bağlı... geri geleceklerine emin değildim. Sokak lambası, rüzgar... onları bekliyordu. Bir gün sokak lambası ışık vermemeye, rüzgar esmemeye başladı. Kuşlardan medet ummayı bıraktılar. Belkide en doğru şeyi yapıp, beklemeye son verdiler. Arada tan yerinin ağarmasıyla birlikte beni ziyarete geliyorlardı. Rüzgar, sokak lambasının tellerini titretip 'ben de buradayım!' diyordu. Bir tek onlar terketmedi beni. Yalan dünyanın tek güzel yanıydı onlar... Varsın kuşlar ebediyen geri dönmesinler... Ölü bir bedenle konuşmak bin insana bedel. Her mezarlığa gittiğimde sanki herkes beni dinliyormuş gibi hissederim. Bugün de farklı olmadı. Ben anlattım onlar dinlediler. Bu dünyadaki dertleri öbür dünyaya gönderdim. Sanki yeterince dertleri yokmuş gibi. Benimkide yapılacak şey değil. Kaldıramadığın yükü neden omuzlarına alırsın ki? Onlar beni uğurlarken tüm dertlerimi ona, onlara bırakmıştım, hafiflemiştim. Tepenin arkasından doğan güneşe koşar gibiydim. Erişemeyeceğimi bile bile koşar gibi. Ben, rüzgar ve sokak lambası. Biz böyle iyiydik. Kuşlar, sarı arabalar gelmese de olurdu ve olacakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder