15 Nisan 2016 Cuma

Derinlik

Yazmak... Eskisi kadar içimden gelen bir şey değil. İçimde biriken hiçbir şeyde yok. Ya da ben öyle zannediyorum. Dışavurum şekillerimiz farklı, çok farklı. Ağlamanın acıları en iyi şekilde def ettiğine inanırdım önceleri. Şimdilerde gözyaşlarımın eksikliğinden yakınır oldum. Neden? Birçok nedeni var belkide. Ama en belirginlerinden; olgunlaşmak, hayatla alay etmek... Eski beni aramıyor değilim. Gerçi her zaman eskileri özlemişimdir.. Hayaller aleminde yaşayan biri olarak yaptıklarım küçümsenecek cinsten. Hiçbir zaman hayallerimi küçümsemedim, kimseninde küçümsemesine izin vermedim. İnsanlar kendi yargı kalıplarıyla her zaman eleştirdiler bu kişiliğimi. Evet kalıplarına göre haklıydılar. Onları seviyordum ve söyledikleri umurumda değildi..
İnsan hayatta kendi kararlarını vermeli. Her ne olursa olsun kalbinin, böbreğinin, bi yerinin sesini dinlemeli. Ses gelmiyorsa bile en son çare beynini dinlemeli. Beyinsiz olduğum için belkide. Çünkü yaptıklarımın birçok açıklaması olmasına rağmen kendimi beyinsiz ama kalpsiz hissetmiyordum. Ne diyordum.. Kendi kararların ve sonucunda kendi pişmanlıkların, hayal kırıklıkların.. İnsan annesi ve babası dışında kimseye muhtaç değil. Babam hayatta olsaydı eğer ona daha çok sarılırdım. Şimdilerde anlatılanlara ve yaşananlara bakıyorumda çok benziyormuşuz. Hani o meşhur sözlerden biri vardır ya; baba olunca anlayacaksın... Olmadan anladım sanırım bazı şeyleri. Hangi yaşta olursan ol, hangi dine, hangi ırka mensup olursan ol tek gerçek, kalplerin her zaman birlikte attığı ve bir kalbi beyinin değil yine bir kalbin anlayacağı gerçeği. Bu hayatta gerçekleştiremediğimiz şeyler için kendimizi sorumlu tutmamıza, suçlu hissetmemize gerek yok. Bir kalp kendi yerine bir kalp bırakır ve o kalpte bir hayata hayat verir...
Son zamanlarda etkilendiğim birkaç şeyden biride Mehmet Pişkin'in intihar etmeden önce yayınladığı videosuydu. Biliyorum sözde hepiniz etkilendiniz orası sürü psikolojisi hıhı.. 36 yılı 14 dakikaya sığdırmıştı. Sakin ve cool gözüküyordu. Ne diyordu.. (Hayatın o tatsız taraflarıyla çok başa çıkamadım herhalde. Nazik, neşeli, eğlenceli, akıl ve ruh olarak incelik ve derinliğe sahip birisi olmayı çok önemsedim ve şu anda bunları korumak ve sağlamak ciddi bir yük haline geldi benim için. Bu konuda takatimin tükendiğini ve işin karanlık tarafının daha ağır geldiğini ve taşıyamadığımı, bir şekilde bununla ilgili donanımları zaman içerisinde çok geliştirmediğimi fark ettim. Ki böyle sarsıntılarda çok dağılıp, kendimi toparlamakta gün geçtikçe dahada zorlanıyorum. Bu da çok sıkıcı bir kısırdöngü halini aldı kısacası. Ve o konudaki ışığı kaybettim açıkçası...)
Kendi varoluş amacını kendisi yaratmış ve bu yola kendisini adamış biriyle aynı dünyada yaşamış olmak mutluluk verici...
Her zaman kalıplardan söz ederdim. Hiç ağzımdan düşmezdi. Hala da düşmüyor. Ne kadar dudakların birbirine vurursa vursun sana şekil veren kalıbın dışına çıkamıyorsun. İfade edebilme gücün bir yere kadar. Daha fazlası felakete yol açabiliyor. Fırtına yerine lodoslu havaları tercih etmeye başlıyorsun. Güneşli havaları bir yerden sonra aklının ucundan dahi geçirmemeye başlıyorsun. Mehmet'inde dediği gibi; ışığını kaybediyorsun... Sağ elinle sol kolunu kaldırmaya çalışıyorsun sol kolunun kendisini yönetebilme yetisini unutarak..
İnsanlığını farklı gözlerde kaybeden birisi olarak yazıyorum bunları. Çıkmaz bir sokağın sonuna geldiğinde geri dönmek ne kadar zorsa, nefret ettiriyorsa kendinden bu da öyle. İnsanlığını Mehmet gibi yaşayan biri olarak -ne kendime pay çıkarıyorum ne de kendimle özdeşleştiriyorum- insanlığından nefret edecek hale geliyorsun. Yaptıklarının önceleri birçok açıklaması varken yapacaklarının da açıklaması önceden yaptıkların olacaktır. Her sorun yeni bir sorun doğurur. Ve her yeni sorun yeni bir çözüm demektir. Her yeni çözümde bazen ölüm...
Yazının başında hiç birikmişim yok desemde, kendime yalan söylemiş oldum. Fakat bu bir birikmişlik mi bilmiyorum. Hayatımı anlamlı kılan ve her daim anlamlı kılacak insanlara teşekkür ederim. Son olarak, sevgi paylaşılmadığı zaman zehirler insanı. Nasıl ki yılanın zehrini bir an önce vücuttan atmak gerekiyorsa sevgi de öyledir. İnsan, kalbi kırıldıkça büyür, kalp kırdıkça küçülür... Bu yüzden beyinsiz olmak mı daha kolaydır kalpsiz olmak mı? Sevginizin üstünü örten ve sevginizi hissedememenize neden olan ne varsa atın. Neyin önemi var ki bu hayatta sevgiden başka? Rüyadan uyandığınızda hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görmek, sevgiyi paylaşmaktan daha zor olmalı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder