Sahte insanlar demişken; bazı insanlarda sahtelik bir doğallık konusu. Sonradan eklenmiş falan olamaz. Bir de buna kıskançlık ve fesatlık eklenince üçgenin tamamlanması gerekiyor ama bu üçgen değil beşgen kanaatimce. Son olarak mutluluk ve alt kümesi olarak kendi mutsuzluğuna ortak etme eğilimi de eklenince taşlar yerine oturdu ve köşeler belirginleşti. Keyfime diyecek yok. Nasıl zevk alıyorum nasıl!
Mutlu bir arkadaş sizi kendi mutsuzluğuna sürükleyebilir. Ne kadarda masumlar öyle değil mi? Onlar karıncayı dahi incitmezler... Bir de sözde mutludurlar hani. Kendi mutsuzluğuna karşısındakini de ortak etmeye ve birlikte harmanlanmaya çalışanların dost rütbesinin arkadaşlık rütbesine düşürülmesine ihtiyaçları var. Filmlerden başka yerde dostlukların o kadar sıcak ve samimi yaşandığını görmedim. Uzun yılları birlikte devirenlerin, canciğer kuzu sarmalarının bile bunlardan nasibini aldığını söyleyebilirim. Uzun yıllar demişken uzun sürmesinin; destek menfaatleri ve at gözlüklerinin payının olduğunu söylersem yanlış olmaz. İşin ilginç tarafıda; kimsenin kimseden haberinin olmaması ve sahteciliğin karşı tarafa da bulaşmış olmasıdır. Bu gibi insan müsveddelerinin karşısındakinin mutluluğunu engelleyecek, sinirini kabartacak, bu yönde cesaretini kamçılayacak arkadaştan hayır gelmez. Aslında doğru olan ''Arkadaşı mutluyken mutsuz yatan sahtedir.'' olmalıymış.
Herkesin gizlediği şeyler vardır. Gizlemiyoruz dersek yalanının alasını söylemiş oluruz. Fakat zaman zaman unutuyoruz görünmeyen gözlerin bizi izlediğini. Sakladıklarımızın günün birinde yüzümüze herhangi basit bir şeymiş gibi vurulduğunda ve bunun yüzlerce sonuca yol açtığını gördüğümüzde pişmanlık kapımızı öyle bir çalacak ki ne çalmak. Sanki arkasından köpek kovalıyormuş gibi, sanki komşunun camını kırıp eve kaçan çocuklar gibi... Zaman üzerini örttükçe biz unutabiliriz ama evrende hiçbir şey kaybolmuyor. Son okuduğum bir makalede uzayda seslerin kaybolmadığını ve ilerleyen 30-40 yıl içinde seslerin ve ışın dalgalarının yakalanabileceği ve en eski zamanlara kadar insanların sesleri ve görüntülerinin ortaya çıkabileceği olasılığı, teknolojinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.
Kendimi kandırılmış gibi hissettiğim zamanlar oluyordu. Sonrasında üstünü örtüyordum ya da bir yerden sonra görmezden geliyordum. Sonra kendimi kandırmamam gerektiğini anladım. Bugüne kadar bilmediklerimi bilmek için yaptıklarım yanlışta olsa sonuçta insan kendisi için var. Bir başkasıyla gelmedik ve bir başkasıyla gitmeyeceğiz.
Yaptığımız her iyilik ve kötülük Allah'a gönderdiğimiz birer işaret. Allah'ın bize gönderdikleri ise yaptıklarımızdan başka bir şey değil. İnsanoğlu bunu görmekte ne kadar zorlanırsa zorlansın elbet bir gün böyle bir sistemin olduğunu kabul edecek. Yaptıklarının sonucunu buna göre yorumlayabilecek. Ama o gün gelene kadar 'Allah kahretsin!' demeyi dilinden düşürmeyecek.
İnsanların hataları artık zevk vermiyorsa hata yapmaktan nasıl kaçınabileceğimi düşünüyorum zaman zaman. Sonra yine mi üstünü örtsem diyorum. Susuyorum. Yalın gibi sevinçlerimi değil olası hatalarımı koyuyorum önüme ve yine sabretmeye devam ediyorum. Yerine geldiğim kişilerin yerini doldurmuş olabilirim ama benden önce sıraya girenlerin önüne hayatımın hiçbir döneminde geçemedim. Neden geçmek istedim ki? Belkide hata bendeydi olamaz mı? Hepimiz kendimizi hatasız görüyoruz. İçimizden bir ses kesinlikle bizim doğru olduğumuzu ve hiçbir dış kuvvetin bunu değiştiremeyeceğini söylüyor. İç sesimizin kölesi oluyoruz adeta. Sorun iç sesimizde de değil aslında. Sorun başlı başına kendimiziz! Kendimizin büyüklüğü, yüceliği...
Son olarak, geçen gün izlediğim bir filmde şöyle diyordu:
Eğer kaçamıyorsan ve tamamen başkalarına bağımlıysan, gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder