28 Ekim 2012 Pazar

Zamanın Getirileri

Yazmayalı çok olmuş. Yazacak bir şey bulamadığımdan değildir böyle sessiz kalmam. Yaşanmışlığın olmamasıdır uzun zamandır yada onların daha harmanlanmamasıdır. Bayramın getirdiği tatil ruhuyla beraber düşünmeye çok fırsat buldum. Bayram sonrası kompozisyonuna doğru gitmiyorum meraklanma. Bayram mesajlarına ilişti gözüm. Sabah 8'den itibaren düşmeye başladılar. İçeriği bildiğim için 12'ye kadar açmadım hiçbirini. Sonucu biliyorum. Bir tek özel mesaj yazan olmayacaktı ve öylede oldu. Ne kadar önemli ve meşgul insanlar değil mi? Başında durmanız gereken bir makineniz mi var? Hangi holdingin sahibisiniz? Birkaç dakikanızı ayırıp mesaj yazamayacak yada arayamayacak kadar acizsiniz. Çekingen misin? Yok artık utanıyor musunuz? Bunları gördükçe insanların hayatında özel birisi olmadığımı anlıyorum. Hiçbirinin hayatlarında yer tutmuş değilim. Emek verdiklerim de dahil. Hadi diğerlerini siktir et. Emek verdiklerinin bu davranışları sergilemesi yenilir, yutulur cinsten değil...
Salon erkeği oldukça bir şeyler daha çabuk kaybediliyor. Kazanmak kolay ama kaybetmekte kolay. Sert olmadıktan sonra bir bokun olacağı yok. Köpek çektiğim kızların durumlarını gördüm. Bizzat test ettim. İşe yarıyor. Peki biz neden insan olmaya çalışıyoruz ki? Hatunlar bundan anlamıyor. Evet hepsi ağzına sıçan erkek istiyor...
Yıl 2012.. Şöyle bir düşündüm de bu yıl senin için nasıl geçti dendiğinde anlatabileceğim o kadar çok şeyim var ki diyebileceğimi fark ettim. O kadar verimli geçmiş ki her açıdan.. Doruk noktası diyebilirim. Kısa filmler, radyo programları, galalar, müzik grubu vs vs.. Birini verseler, al deseler her şeyini anlatabileceğin(güvenilirlik paketi son sürüm olan) biri.. Biz yine ona güvenmeyiz. O kadar ilginç bir zamanda dünyaya gelmişiz ki, zaten biliyoruz...
Karanlıktan korktuğum doğrudur. Hatta küçükken odanın kapısını görecek bir biçimde konumlanırdım yatağa. Artı olarak battaniyeyi kundak yapardım altıma. Hayali böcekler gelmesin diye. Fakat son zamanlarda karanlığı o kadar çok sevmeye başladım ki, bide fonda şiirim varsa kimse dokunmasın bana. Depresif bir kişi gibi görünmüyorum. Zaman zaman öyle hissedebiliyorum...
Eski sevgilinizi unutmanız 17 ay 26 gününüzü alır diyordu bi tivitte. Gerçekten öyle...
Onun yanıma hangi kıyafetle geldiği hiç önemli değildi. O ortama uygun bile olmayabilirdi. Diğerlerinin ne giydiğine karışmaya çalışırdım. Söyleyemediğim zamanlar içimden söylenip, fazla göz önünde bulunmamaya çalışırdım. Aşık olduğunuz kişiye bakarken göz bebeklerimiz %45 oranında büyüyormuş. Onunla beraberken tozpembe bulutlarım varmış meğersem, diğerleriyleyken kilitli zincirlerim. Aşk o kadar bıçak sırtı bi yer ki.. Zamanla nefrete dönüşüyor. Her 5 erkekten 3ü eski sevgilisiyle evleniyormuş. Hayatımızdaki kişiler ikiye ayrılır. Bir 'O' olur birde 'Diğer'leri...
Zamanı geri aldığımda ağlayabiliyordum. Fakat şimdi çok nadir hatta yok bile. Ama hep ilk damla sol gözümden geliyor. Bir gün anlayacağız her şeyin boş olduğunu...
Şöyle bir beddua etmek isterdim. Aşık olsun ama karşılık bulamasın. Köpek gibi yalvarsın kapılarında. Empati kurmayı bilmiyorsa yaşamalı diye düşünürüm. Yaşattığı acıları yaşamalı bir insan. İnsan olmak tutmuyor işte. Erkek olmakla adam olmak diye bir şey var. Adam olun diyorsunuz. Hee çok haklısınız. bu hayatta hep şerefsizler kazanıyor. Götünü götüremeyen insanlar çekiyor başı. Her boku yiyen insanlar mutlu oluyor. İnsan olan hep insan kalıyor işte...

Az evvel gelen mesaj öyle içimi ısıttı ki daha açmadan. Saat 10 buçuk. Turkcell vs. olmayacağı için güzel bir şey bekledim. Ve saniyenin 5te 1i içinde anladığım e-mail doğrulama kodu.. Böyle salaklıklarımızda var. Bekleyenlerdeniz. Aynısını değil..
...Yine de bir adın kalmalı geriye 
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç..

Bu şiir benim için önemli diyebilirim. Öyle sanıyor olabilirim...
Küçük resim ilahi paylaştığımı göstermiş olabilir.