29 Eylül 2012 Cumartesi

Peki ya siz?

Yalnızlık insana bazen o kadar ağır geliyor ki, böyle sabaha kadar aynanın karşısında oturduğum bile oluyor.. Hani aynadaki görüntün insana bir başka birisi varmış gibi bir izlenim yaratır ya; ''Yapma moruk ya hayat böyle mi geçecek? ‘dedi. Peki, söyler misin bana dedi. En çok kimi sevdin? Aaa dedim cevap veremem. Dedim çok zor soru... Siz olsanız ne cevap verirdiniz? Gecenin bir vaktinde tarihi bir harabede dolaşmaya gitseniz de 17 yaşınız karşınıza çıksa ve size dese ki en çok kimi sevdin? Ben dedim cevap veremem. Sevgi iki kişilik bir iş değil ki, önce onu birisinde keşfediyorsun onunla beraber birşeyler biriktirmeye başlıyorsun, biriktiriyorsun biriktiriyorsun sonra olmuyor yürümüyor kopuyorsun gidiyorsun, onda biriktirdiklerini alıyorsun götürüyorsun başka birine emanet ediyorsun. Sonra başkalarında biriktirdiklerini sana getiriyor. Bazen yürüyor bazen yürümüyor. Alıyorsun gidiyorsun emanetlerini başka birisine açıyorsun yüreğini '' Al diyorsun ben sana geldim, bak başkalarında şunları şunları biriktirdim, geldim hepsini sana emanet ediyorum.'' Aslında bir kişiye seni seviyorum derken, kim bilir kaç kişiye seni seviyorum diyoruz...

26 Eylül 2012 Çarşamba

Boş

Ne zamandan beri yazmıyoruz bir şey bulamadım. Demek ki yaşanmışlık birikmemiş. Ama bu kadar zamanında boş geçmesi imkansız gibi gözüküyor. Aslına bakarsanız hayat garip. Hepte bu söylenir hani. Yada bizler garibiz. Yahut insanlar çok garip. Saçmalama noktasına geldiğimize göre evet başlıklara geçebiliriz...
Öncelerde sizin bir şeylerden yani bazı kimselerden kurtulmak için yazıp yönettiğiniz yalanların başka bir yönetmenin eline geçip üstüne üstlük aynı formatta yayınlanması insana koyuyor. 'Hopp hemşerim hani telif hakkı nerede' diye sorasım geldi. Ondan sonra olaylar olaylar...
Yeni insanlar tanımak iyi hoşta biliyor muyuz ki onlar bizi tanımak istiyor mu? Hee görünüşe bakılırsa evet ne kadar içten, samimi, cana yakın insanlar değil mi? Hepsi birer melek.. Böylelerini görünce elinizdekilerle yetinmek daha cazip geliyor. İyide elinde de hiçbir şey kalmamışsa.. Kendinizden nefret edersiniz aslında...
Umutlar her zaman yaşama bağlar hani bizi. Hep kendi isteğimiz gibi olsun isteriz herşey. Hayaller hep o yöndedir. Umutlarımızda bağlantılı olarak. Ama suya düşme anı var ya.. sorma gitsin..
Ama bir kapı kapanır öbür kapı açılır. Her yeni kapıda bir umut kapısı aslında. Umutlarımızın kötü bi sonla sonlanmasından gelen alışılmış çaresizliğimizin sonucunda o kapılar birer birer kapanır.. Bu yazdığım cümlede ne anlatmak istediğimi bende anlamadım. Anlamadıysanız hiç neden anlamadım diye düşünmeyin rahatlayın...
Arkadaşım yok diyorum kimse inanmıyor. Başarılı insanlar neden hep yalnız kalırlar? Yalakaları bırak onlar hep vardır. Yakışıklıysan, güzelsen, paran varsa, işin varsa vs vs. Güçlü insansın evet ama yalnızsın. Bunu anlamamışımdır..
Sevişene kadar herşey normal ilerlerken seviştikten sonra düşünceleri değişen kızla ne işimiz olur acaba? Aç falan mıyız biz? Yada ilk seferde tadını alamadığımızdan mıdır tekrar tekrar ısrarlarımız, köpek gibi peşinden koşmalarımız.. Yüzsüzlük mü acaba yaptığımız? Aslında yüzsüz olacaksın bu zamanda. Mahalle baskısını üzerimizde hissedince hiçbir şekilde özgürlüğümüzün farkına varamıyoruz aslında. Lise yıllarında yazdığım kompozisyonlarda fazla kelime tekrarı yapmadığım için ödüle layık görülmemiştim ama son zamanlarda fazla kelime tekrarı yapıyorum ve bundan dolayı kendime çok kızıyorum. Demek ki kendine zaman ayıramıyorum..
Elele dergisinde Bay J'nin röportajına rastladım. Üstat şöyle diyor ' Kadınlar bu dünyadaki en güzel canlılar. Ben de kadın güzelliğine takıntılı bir insanım. Hani diyorlar ya 'Peki içi dolu olmasın mı?' Olsun ama ben güzel bir kadınla olmayı seviyorum..' Yok yorum yapmayacağım. Taparım...
Son zamanlarda 2-3 saat davul üzerinde zaman geçiriyorum. Zaman geçirmekte denmez aslında, zevk alıyorum. Kötü bir alışkanlık gibi. Ve konservatuvar düşünmeye başladım. Aslında herhangi bir üniversiteye kapak atıp, orada bir müzik grubu olayına bile girilebilir. Kafam çok karışık..
Katıldığım atölyenin (16mm atölyesi) galasını geçen haftalarda yaptık. Çok tatlı bir heyecan vardı. İlk defa mikrofona konuşmak son derece keyif vericiydi. Ama montajdaki arkadaşın diğer söylediklerimi kesip, ilkokul çocuğu gibi 'ilerde yönetmen olamak istiyorum' kısmını bırakması gerçekten acı vericiydi. Hafif burukluk var atölye bittiği için..
Bekarlık hayatına hazırlık dönemindeyim. Son iki haftadan beri provalar başladı. Farklı bir şehirde olsam hiç zorluk çekmeyeceğimi anladım. Çamaşırı az sıktırırsan ütüye gerek kalmıyor mesela bu süper. Yemek sıkıntısı var eee hazıra dağ dayanmaz tabii..
1 ay sonra bi blog yazdık. Bizi etkileyen olayları o anda bir yere dökmedikten sonra zamanla unutuluyor. Bu yazının hiçbir şey anlatmadığı gibi. Artık yalan söyleyenleri gözlerine bakarak anlayabiliyorum. Evet evet...