31 Mart 2012 Cumartesi

Carpe diem

Bak şimdi arkadaş. Her gün bir şeyler geliyor aklıma. Aklımı seveyim. Neden seveyim ki saçmalık neyse. Eşitlik şart abi. Her konuda şart. Misal ülkemizde adalet konusunda eşitlik yok. Yüzeysel olarak üstünden söyleyeyim dedim. Pek siyasal konulara girmeyelim. Sevmemde zaten. Korktuğumdan değil. Ne yaptıkları belli değil. Akıl sır erdiremiyorum. Onları da dün akşamkiler gibi sabaha bırakalım neyse. İlişkilerde de öyle. Her şey eşit olacak bu kadar basit. O ne kadar seviyor bu ne kadar bu konuya da girmeyeceğim, bulamayız neyin ne olduğunu. Yavaş yavaş belli olur.
Şu 'Eve düşen yıldırım' dizisindeki yaşlı amca sanki gelinine asılıyor gibi. Yok topuklu giymişsin yok öyle olmuş. Ne lan bu? Amcamız kırkından sonra azmış galiba. Bence teneşirde paklamaz amcamızı. Entrikalar içinde geçen klasik Türk dizisi. Baş rolde ne zaman manken bir hatun oynuyor, reytingine rağmen dizi tam gaz devam ediyor. bkz. Lale devri, Feriha.
Kısacası bugünün özeti şu; Tek kelime ile çok güzeldi. Fakat bu iki kelime oldu neyse. Her güzel günün ardından moral bozabilecek bir şeyler olabilir. Tadınızı kaçırabilen. Her şeyden soyutlanmak. Son olarak eşitlik şart... Carpe diem !!!

30 Mart 2012 Cuma

İnsan müsveddeleri

Çevremizde o kadar çok insan müsveddesi var ki farkında mısınız? Hepsi bir gecelik hata. 5 dakikalık zevk için bunları çekmek zorunda mıyız? Tamam 5 dakika az oldu kabul ettim. Gençliğin verdiği acemilik ile birlikte yapılmışsın. Baban ya çok sarhoştu yada çok abaza. Sonuçta ortaya sen ve senin gibiler çıktı. Ve biz sizi çekmek zorundayız. Çok gereksizsiniz. Sizi kireç döküp yaksak mı? Yoksa sabaha mı bıraksak daha iyi olur? Karar sizin nasıl zevk alıyorsanız...
Ergenler bu yaşta çok abaza olabiliyorlar. Ve görünümleri de öyle oluyor. Fakat bazıları hep yanlış anlaşılıyorlar. Dış görünüş olarak küçük mastürbatör tiplemesini canlandırsa da pek öyle olmuyor. Neyse lan bu ne..
İnsanların duygularını açıklayamaması kadar kötü bir şey yok. Kendilerine özgüvenleri sıfır. Şimdiki insanlar telefonda konuşmaktan da acizler. Mesaj diye bir şey varmış. Yaz yaz bitmiyor. İki kelime konuşmak varken, telefonu parmaklamakta nedir? Konuşalım olmaz mı?
Neyse bugünlük bu kadar yeter. Gereksizler, insan müsveddeleri.. Kireç döküp yakalım cidden !!!

27 Mart 2012 Salı

Özel gün

Bazı anlar vardır. Kendinizi kaybettiğiniz, her şeyden soyutlandığınız. Bulutların üstünde hissedersiniz. Zamanın, mekanın önemi yoktur. Saatin kaç olduğu, dünyada kaç tane çocuğun doğduğu umrunuzda değildir mesela. Daha önce yaşamadığınız dakikalar. Aşk mı desek? Bilmiyorum. Aşkın harmanlanmış hali. Sıcak simit ile çayın uyumu gibi. Salebin tarçınsız içilmediği gibi. Duygularınızın doruk noktasına ulaştığı zamanlar vardır. Her zaman yaşayamazsınız. Kısıtlıdır duygular ve zaman. Nereden nereye bağlayacağımı hiç bilmiyorum kusura bakmayın. Akılda kalmak, her dakika yaşananları düşünmek, yerinde duramamak.. Adını siz koyun. Çok açık konuşamayız ki. Yoksa toplumumuz ne der? Toplumumuzun belirlediği ahlak kuralları çerçevesinde bazı şeyleri konuşmamız lazım değil mi ama. Neyse bugün 27 Mart 2012 Salı... Özel günlerden biri. Hatta en özeli denilebilir. Evet evet bugün Dünya Tiyatrolar Günü... Ne kadar kıvırabilirsem artık açık vermeden. Sıvama bölümü bir yana yalan söylemeyi geçtim özel günlerden bugün. Geriye dönüp tekrar tekrar hatırlayacağınız günler vardır. Onlardan biri benim için. Saçmalıklarımın kusuruna bakmayın bugünlük. İpe sapa sığmaya şeyler söyledim. Saçmalığın danişkası. Neyse tamam yeter bu kadar... 

24 Mart 2012 Cumartesi

Yarının tadına bakmak

Zaman kavramı gerçekten çok geniş bir kavram. Anlat anlat bitmiyor anasını satayım. Her yazıda zamandan bahsediyoruz ister istemez. Elimizde olan durumları gerçekleştirememek. Her imkana rağmen yapamamak. İlginç değil mi? Bunları becerememek için saf yada geri zekalı olmamız lazım. Yarının ne getireceğini hiç birimiz bilmiyoruz ki.. Sen gel bugünü yarınmış gibi yaşa ne dersin? Yaşayabiliyorsan yaşa. Ama yapamazsın ki. Ne zaman yaşayabildin ki? Yaşayamadık ki.. Hep bir sonraki güne erteledik elimizdeki şeyleri. Korktuk, çekindik, cesaret edemedik. Gerçekleştiremediğimiz içinde cezasını bugünden çektik. Yapmadan çektik. Kendi kendimizi cezalandırdık. Bile bile de çektik cezamızı. Yapabiliyorsak yarının tadına bugünden bakalım. Hiç olmazsa denemeye çalışalım. Cesaretimizi toplayalım. Yılmak yok. Utanmak yok. Cesaret var...
Neyse birazda güzel şeylerden... Sevgi iki kişilik bir iş değil ki, önce onu birisinde keşfediyorsun onunla beraber birşeyler biriktirmeye başlıyorsun, biriktiriyorsun biriktiriyorsun sonra olmuyor yürümüyor kopuyorsun gidiyorsun, onda biriktirdiklerini alıyorsun götürüyorsun başka birine emanet ediyorsun. Sonra başkalarında biriktirdiklerini sana getiriyor. Bazen yürüyor bazen yürümüyor. Alıyorsun gidiyorsun emanetlerini başka birisine açıyorsun yüreğini '' Al diyorsun ben sana geldim, bak başkalarında şunları şunları biriktirdim, geldim hepsini sana emanet ediyorum.'' Aslında bir kişiye seni seviyorum derken, kim bilir kaç kişiye seni seviyorum diyoruz...

20 Mart 2012 Salı

Zihniyetine yandığım

Türkiye, modernleşme hareketine girmiş bi zamanlar. Yıllar geçtikçe bazı kesimlerde modernleşmede görülmüş. Fakat bazı kesimlerde tıs. Geri kafalı zihniyetler hala toplumumuzda. Ülkemiz daha çok kalkınmayı, yükselmeyi bekler. Böyle düşünceli insanlar olduğu sürece nahhh bir yere geliriz biz. Onun bunun kolunun altında geçinip gideriz. Sözüm devlet büyüklerine falan değil. Toplumdaki salaklara. Geri kafalı zihniyetinin yanına koyayım. Sen bu zamana kadar okuyup kendini adam ettin sanmışsın ama olmamışsın be koçum. Müdürün sağ kolu olduğunu sanmışsın. Sen müdürün sol .aşağı olmazsın bu kafayla. İki müdürlük verdiler diye hemen kalkmış arka tamponun. Bir daha söylüyorum geri kafalı zihniyetinin yanına koyayım. Eşini al da gel ! Bakalım aynı düşünceleri sana besleyince ne yapacaksın...
Bir şey daha.. Küfür çok gereksiz hayatımızda. Belki siz edince hoş gelebilir ama başkasından duyunca gerçekten tiksiniyorsunuz. Ne diyorum ya ben hoş mu? O zaman ne yapıyoruz? Sadece kendi kendimizeyken küfrü basıyoruz. Sadece stres atmak için...
Böyle geri kafalı beyinlere hep şunu derler. Seni okutan hocanın taaa.... Ama hocanın suçu ne işte? Neyse, yeter bu kadar boşaltım. Görüşürüz yarın erkenden. Bekle kapıda...

19 Mart 2012 Pazartesi

Gün öz3ti

Bugün sayfayı açarken belli bir şey tasarlamamıştım. Rastgele ne gelirse yazıyorum şu an. Açık sözlü insanlara bayılıyorum. Dileklerini, arzularını, problemlerini paylaşan kişiler onlar. Çekinmeden anlatanlar. Söyledikten sonra ne olacağını düşünen insanlar değil onlar. Onlar içlerinden geldiği gibi, sonrasını düşünmeden anlatanlar. Duygularını saf bir şekilde paylaşanlar. Evet sevmiyorum. Açık sözlü olmayanları sevmiyorum. Samimi gelmiyor. Size geliyor mu? Yüzlerinde sıkılganlık havası var. Söyleseler kurtulacaklar ama sonrasını düşündükleri için anıda yaşayamıyorlar...
Küçük kavgaları büyütmeyelim deriz her zaman. Yanlıştır aslında. Küçük kavgalar ilerde büyük patlaklara yol açabilir. Her şeyin temeli sağlam olmalıdır. İlişkilerde de öyle. Sadece büyük kavgaları yaşayıp, ufakları bir hiç olarak görmemeliyiz. Yoksa bazımıza dert açabilir.
Bence enerjik olmanız etrafınızdaki insanlara da yansıyor. Kendinizi mutlu ettiğiniz gibi onlarında mutluluğuna gerekçe oluyorsunuz. Somurtmayı bırakın. Her şeye rağmen günlerinizin kıymetini bilin. Günler mi? Gençlik değil miydi ya o? Neyse... Kısacasııı kısacası yok. 

14 Mart 2012 Çarşamba

Yarın

Dün nasıldı her şey? Bugün nasıl? Yarın nasıl olacak? Hadi ikisinin cevabını verdin. Üçüncüsü ne olacak. Dünün ne getireceğini bilirsin ama yarının ne getireceğini bilemezsin. Bunun içinde tedirgin, cesaretsiz, çekingen davranmaya devam edersiniz. Çoğu zaman düşünceniz ile hareket ettiniz. Duygularınızı kullanmayı hiç düşünmediniz. Neden? Planlı olmak zorunda mıyız? Yarını düşünmeden yaşayamaz mıyız? Son günümüzmüş gibi yaşayamaz mıyız tüm günlerimizi? Yapamayız değil mi? Tatmadığımız duygular, zevkler, insanlar ve daha niceleri. Yapmayı ertelediğimiz şeyleri bugün yapsak ya? Elimizde ise hemen yapsak ya? İmkansızlıklar olabilir fakat hiç olmazsa imkanlı olanı yapın. Yarını beklemeden yapın. Neden çekiniyorsunuz? Korkmayın kimse size bir şey demeyecek. Dese bile içinizdeki kitleyi dışarı çıkaracaksınız, rahatlayacaksınız. Onlardan korkmuyorsunuz. Kendinizden korkuyorsunuz, çekiniyorsunuz. Tedirginsiniz neden? İnsan neden kendinden korkar ki? Zaman uzun gibi geliyor hepimize. Fakat öyle değil. Bugün var, yarın yokuz. Bazı şeyler geç olmadan idrak edilmeli. Kendinizden korkarak yapabilecek kapasitede olduğunuz şeyleri sadece imkansızlığa sürüklersiniz. Zaman çok kısa. Cesaretinizi toplayın. Tedirgin olmayı bırakın. Çekingenliğinizi yenin. Utanmayın, sıkılmayın...


İş işten geçmeden hiçbir şeyi ertelemeyin. Zamanı yarın değil bugün. Yarın diye bir kavram olmayabilir hayatınızda. Ne biliyorsunuz??


Farklı bir konu, hep bahsettiğim şeylerden...
İnsanlar kısıtlanınca yaptıkları şeyden zevk alacakları varsa onuda alamaz hale gelirler. Müdahale eden birileri, sürekli başınızda ' yapma, etme, şöyle olmaz, en iyisini ben bilirim, ben yaparım' gibisinden ifadeler kullanıyorsa ve aynısını size yaptığında hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsa, hevesinizi kursağınızda bırakıyorsa ne yaparsanız yapın o işten zevk alamazsınız. Bir süre sonra soğursunuz zaten. İsteksizlik başlar. Sonunda koyverirsiniz her şeyi... 

13 Mart 2012 Salı

Yakın yada uzak

Kaybetmek için bir şeyleri kazanmak gerekir. Kazanmak içinde kaybetmek. Hayatımızdaki insanları o kadar kolay kaybedebiliyoruz ki geri kazanmak için verdiğimiz çaba, boşa harcanmış zamanımız oluyor. Sonra da yakınıyoruz bu durumdan. Yalnızlığımızdan korkar oluyoruz. Şöyle bi düşünürsek aslında kendi kendimizi yalnız bıraktık. Ne yaptıysak kendimize yaptık. Suçlusu da biziz. Her zaman değil tabi. Ama her zaman suçu karşı tarafta aradık. Kendimizden bir şey katmadık. Suçumuzu kabul ettik diyelim.. Sonrasında verdiğimiz çabalar, boşa geçen zamanda kazandığımız tecrübelerimiz oluyor. Kaybettiğimiz kişiler bize yakın yada uzaktır. İkisinden birini seçip çabalamak veya beklemek size kalmış. Yakın olduğunu düşünüyorsanız çabalayın, gerçekten kazanmak istiyorsanız elinizden geleni yapın. Fakat sonunda başa döneceğiniz ihtimalinin farkında olun. Uzaksa beklemeyi tercih edin. Eğer bekliyorsanız karşınızdaki kişiye yeterince değer vermediğinizin göstergesidir. Zaten değer vermiyorsanız başlamanıza bile gerek yoktur, doğrusunu yapmışsınızdır. Kısacası kaybetmek istemediğiniz kişilere karşı daha anlayışlı olmalı, kırıcılıktan kaçınmalısınız. Yoksa sonuçlarına kendiniz katlanırsınız...


Başa dönün, düşünün. Beklemek mi? Her şeye rağmen kazanacağınız tecrübeleriniz mi? Karar sizin...

12 Mart 2012 Pazartesi

Pasta

Bazı özel günler vardır. Kendinizi çok özel hissedersiniz. Kendinizi özel hissettirenler vardır. Daha önce mutluluğun tadına bakmış fakat ucundan bakmış insanlardansanız, ortalara doğru tadına tam olarak varırsınız. Küçük ve içten gelen her şey mutlu eder insanı. İçten gelmesi her zaman bitirir işi. Sizi mutlu edeni, edenleri mutlu etmek için elinizden geleni yaparsanız. Yapacaksınızdır. Çünkü daha önce mutluluk pastasının tadına tam varamamıştınız. Pastanın ortasındaki vişneli bölüm en can alıcı noktadır. İşte bugün vişneli bölümün tadına baktım. Daha önce bakmamış olmam benden kaynaklanan bir şey değil. Pastayı oluşturanlar size geç gelmiştir. Malzemeler zamanla harmanlanıp, hazırlanmıştır. Ortaya iyi bir işin çıkması için her zaman çaba, tecrübe ve sevgi gereklidir. Sevgiyi katmazsanız hiçbir şey yapamazsınız. Pastadaki vişneli bölüm tamam iyidir. Ama pastanın tüm etrafına eşit dağılan sevgi taneleri insanı hayat boyu mutlu edebilir. Pastanın içinde tane aramayalım şimdi ... 'da boncuk aramak gibi. Sevgi taneleri o kadar çoktur ki ağzınıza gelmemesi imkansızdır. Kısacası sevgi, mutluluk her şeydir. Bunları verdiğiniz ve bunları size veren insanlar vazgeçilmezdir.

11 Mart 2012 Pazar

Kaybetmek

Mutluluğun tadına bakmış insanlar mutluluğu, yalnızlığın tadına bakmış olan insanlar çevresindeki insanları, aşkın tadına bakmış olanlar kaybettiği kişiyi arar dururlar zaman zaman. Arayışları hiç bitmez. Kendi kafalarında bitirseler dahi. Bunların sebeplerinin hep karşı tarafta olduğunu düşündük değil mi? Yalnız kaldıysak kendi kendimizi yalnız bıraktık. Bi yerde yalnız kalmak iyidir. İnsan kendiyle yüzleşir. Hatalarının farkına varır. Bir şeyleri gözden geçirmeye başlar. Bi nevi yeniden yapılandırmaya çalışır kendini. Mutsuzsak kendi kendimizi mutsuz ettik. Aşktan bahsetmiyorum zaten o ayrı bi konu. Hataları kendimizde aramak yerine hep karşı tarafa bağladık. Sonunda da kaybettik. Neden kaybettik ki. İnsan kaybettiği şeyleri değerini zamanla anlarmış. Ne klişe bi cümle oldu lan bu. Ama gayette öyle. Zaman geçtikçe kaybettiğiniz kişileri, işinizi, dostlarınızı hatırlamak zorunda hissedersiniz kendinizi. Sonrada ucu bucağı bulunmayan bir girdaba sürüklenirsiniz. Türbülanstan çıktıktan bir süre sonra aklınız bulanıktır. Şekerli suda şeker taneleri aramaya benzer sizinkisi. Kaybedilen kişiler kolay kolay geri gelmez. Şeker tanelerini süzgeçle mi ayıracaksınız? Çabalarınız süzgeçin delikleri arasından akıp gidecek. Bir kez daha girdaba sürükleneceksiniz. Başa döneceksiniz yani. Sonunda anlayacaksınız ki, iş işten geçmeden kaybetmekten korktuğunuz insanların değerini bileceksiniz. En ufak üzüntülerine bile izin vermeyeceksiniz. İpler sizin elinizde. Dizginleri bırakırsanız eyvah ki ne eyvah halinize.

Kaybettiğimiz kişiler asla geri gelmez...
Kaybettiğimiz kişiler kolay kolay geri gelmez...
Kaybettiğimiz kişiler geri gelir...

9 Mart 2012 Cuma

Aşk = Seks midir?

Aşk, seks ile bağlantılı mıdır? Seks yoksa aşkta mı yoktur? O zaman aşk = seks. Kesinlikle böyle evet. Siz hangi filmde aşkın sadece yüzeysel ve saf halini gördünüz? İnandırıcılık için seks her zaman kullanılmıştır. Filmlerde hayatımızı yansıtmıyor mu? Bir aşkın monoton bir şekilde yürüyebileceğine inanıyor musunuz? Aşk bir noktadan sonra level atlamak ister. Nasıl oyunlarda level atlayamazsınız ''game over'' ibaresini görürsünüz, işte aşkta da böyledir. Bir noktadan sonra kendini bırakır yalnızlığın kollarına. Aşk delilik halidir. Yapılan araştırmalarda deli bireyler ile aşık bireylerin beyinleri arasında çok büyük bir fark görülmemiş. Deli ne yaptığını bilmez aşık insanda. Hormonları farklılaşır. Morfin etkisi yaratılır. Sekste aşkın harmanlanmış halidir. Sıradanlığı ve monotonluktan hoşlanmaz aşk. Farklılık ister, bir başkası olmak ister. Zamanında Ferhat dağları delmiş Şirin uğruna. Siz inanıyor musunuz ki sadece aşkı için deldiğine? Saçmalamayın hadi, dağları deldiyse neler yapmıştır kim bilir. Neyse ne diyorduk. Aşk ile seks orantılıdır ve iç içedir. 
İtirazı olan? Toplumumuzun çoğu itiraz eder. Ayıptır vs. der. Ayıp yatakta olur birader. Gerçi yatağa da gerek yok ağız alışkanlığı işte, AŞK varsa mekan önemsizdir. Yeter ki AŞK olsun. 


İki kelime ile AŞK = SEKS... Adamına göre... 

7 Mart 2012 Çarşamba

Çocuklardan örnek

Her gün bir şeyler yazmaya başladım. Neden her gün yazmaya başladığımı da bilmiyorum. Yoğun konular bunlar. Doğru yada yanlış. Siz karar verin. Neyse.. İnsan bazı günler karakterini değiştiriyor. Bir anda başka biri bedeninize giriyor sanki. Sıcak basıyor, bunalmaya başlıyorsunuz. Şeytan ile alakası yok saçmalamayın. Bir insanı kısıtlamayacaksın. Nasıl bir çocuğa onu yapma, bunu yapma dersiniz ve çocuk asabileşmeye başlar. Çocuk sınırlarını zorlar. Çocuktur çünkü, dünyası bellidir. Hırçınlaşmaya başlayıp atarlansa bile belli bir alanı vardır. İplerini çözemez. Çabalar ama bir süre sonra sakinleşir. Siz onu sakinleşti zannedersiniz fakat bir hamle daha yapacaktır. Bir kez daha dener yine başaramaz. Son denemesi her zaman başarılı olur. İplerini çözer. O vakitten sonra çocuğa ne söylerseniz söyleyin sözünüzde durmayacaktır. Asabi, hırçın, ne istediği belli olmayan biri olur. Hata sizindir. Kısıtlarsanız karşılığını alırsınız...
Neden çocuklardan örnek verdim bilmiyorum. En masumları onlar ondandır. Çocuklardan devam edelim.


Bir çocuğu heveslendirirseniz ve sonrasında söylediğinizi yapmazsanız yada bir kısmını yerine getirirseniz, size olan güvenleri de zedelenebilir. Zaten ilişkide güveni kaybederseniz her şeyi kaybedersiniz. Belki sizin yüzünüze gülümseme ile bakar fakat içinde fırtınalar kopar. Uzaklaşmaya başlar. Kendi dünyasını yaratır. Ve zamanla dünyasını sıfırdan kurar. Yeni kurduğu dünyada kimsenin yeri yoktur. İşte kurduğu zaman kendini bulmuştur. Artık kendi gibidir. Özüne dönmüştür. Gözünüzün içine sevgi ile bakan birini bu hale düşürürseniz, ceremesini siz çekersiniz. 


Yalnızlık zor zanaat... 

6 Mart 2012 Salı

4S ?

Trenler neden çok sık kaza yapmazlar? Belli bir düzen içerisinde hareket ederler. Belirli bir sistemleri vardır. Raydan çıkma ihtimalleri çok değildir. Genelde yaz aylarında kaza yaparlar. Bunları neden anlattım bilmiyorum. Neyse, ilişkilere dönelim. Lan ne ilişkilerden bahsetmeyi severmişim be. Bildiğimden değil ama biliyorum be abi. İşin özü şu ki, bir ilişkide raydan çıkabilir. Çıkınca yerine oturmaz mı? Oturur. Ya sonra? Yaz aylarında rayların genleşmesiyle beraber tekrar raydan çıkar ve oturması zordur. Buraya girmeyecektim yine girdim. Güven, inanç önemli faktörler. İkisinden sadece biri kaybedilse geri dönüş yoktur artık...
4S'yi nasıl sıralarsınız? Sevgi, Sadakat, Saygı ve Seks? (Güven ve inanmak bunlara eklenirse çok iyi olur ama şimdilik dışında kalsın)
Sizin için öncelik nedir merak ediyorum. 4'ünden biri olmazsa anlam bozulur. Cümleler devrik olur. Anlam kaymaları yaşanır. Paragraflardan cümlelere, cümlelerden kelimelere, kelimelerden hecelere her şey kaybolur. Anlam kendini yitirir. Ve her şey birden yok olur..

Çok sert geldi bu akşam.

5 Mart 2012 Pazartesi

Zaman

Zaman kavramı ne kadar saçma. Bugün erken olabilir ama yarında geç olabilir. Bunun hesabını hiç yapmıyoruz. Var mı yapanımız? Planlamadan, kararlamadan zaman kavramını takmayan birileri var mı? Var mıdır? Çok az bulunur. Keşke daha çok olsalardı. Her şey gönlümüzün istediği gibi gitmeyebilir bu hayatta. Aklımızında. Yarını düşünmeden önce bugüne zaman ayırmak gerek. Yoksa yarın çok geç olabilir. İşte geç olduğu zaman, zamanı geri sarmak mümkün değildir. Sadece zamanı durdurabilirsin yada ileri sararsın. Seçeneklerde bolmuş. Hepimiz geri sarmayı tercih ederiz sık sık. Ama hiçbir zaman, zaman geri gelmez...

4 Mart 2012 Pazar

İstek

Böyle içinizde kocaman bir heyecan ile bir şeyleri yaparsınız, çabalarsınız istediğinize ulaşmaya ramak kalmışken birden hayallerinizin içine edilir ya, heh işte o zaman anlamlı kalmaz uğraştığınız olayın. Birden uzaklaşırsınız. Zaman geçtikçe mesafeler artar. Ahmet Çakar'ında dediği gibi 'geri dönüşü olmayan bir yola' girersiniz. Sonrası da malumdur zaten. 
Demek ki bazı şeyleri baştan düşünmek lazım. Ölçmeden, biçmeden, hesaplamadan yapamamak lazım..


Bir başka konu... 
İsteklilik.. Hımm güzel kokular geliyor. Neyse, bir ilişkide, iş ortamında herhangi bir yerde istekli olmadıktan sonra hiçbir şeyin başarılacağı yok. İlişkilerde, tek taraf bir şeyler verme çabasındaysa yandı gülüm keten helva. İlişkinin gidişatı ilerde şarampole yuvarlanacaktır. Bi yerden sonra sıkılırsınız. Kendinizi kötü hissetmeye başlarsınız haliyle. İş ortamında da öyledir. İstekli değilsen önündeki işi başkası kapar. Ciğeri önünden alınmış kedicik gibi bakakalırsın. Enayilik yapmadan önce istekli olup ciğeri yiyemedikten sonra oohhoo...


İstek!!! olmadan hiçbir şey doğru düzgün yürümez..

3 Mart 2012 Cumartesi

Harcanmış zaman

Başta her şeyin güzel olacağının kanaatine varırsınız. Bir hedefiniz vardır sonuçta. Hedef ulaşmak için çabaladığınız zaman içerisinde hayata daha bi güzel bakarsınız. Motivasyonunuz ve özgüveniniz doruklara ulaşır. Zaman ilerledikçe çabaladığınız süre zarfında hiçbir şeye sahip olamadığınızın farkına varırsınız. Tıpkı kobay farelerin yaptığı gibi. Koşarsınız koşarsınız ama nafile. Evet hedefe ulaşırsınız. Ulaşırsınız ama sonra harcadığımız zamanın boşa gittiğini anlarsınız. Katettiğiniz yol boşuna harcanmış zamanınız. Çabalarınız tecrübeleriniz. En önemlisi de, başlamadan önce düşünememezliğiniz...


Beyine oksijen iletildi.
Mission Completed.

1 Mart 2012 Perşembe

Kurmaca hiç değil

Yalnızlığı neden yalnız bırakmak istemiyoruz? Biraz yalnız kalsın. Bıraksın peşimizi olmaz mı? Hep onun yanında olma çabası içindeyiz. Saçma sapan işler peşindeyiz. Yalnızlık lan altı üstü. Ne bu kadar abartılıyor ki? Yalnızsan yalnızsındır. Sorun ne bana bi söylesene? 


Başka bir konu.. Kızım sende aynı yollardan geçtin. Sende bu yılları yaşadın. Haa büyüyünce nerelerin kalktı acaba? Bi üniversiteli oldun diye geçtin yolları ne çabuk unuttun? Neden hiç yaşamamış gibi saydın? Bu kadar gerizekalı mısın? Aptal mısın? Aciz misin? Geçtiğin yolları neden küçümsedin? Şimdi sen kendini belli bir olgunluk seviyesine ulaşmış olarak görüyorsundur kesin. Sana bir şey söyleyeyim mi? İçimdekileri duymaya hazır mısın? Pekala... Olduğun yerde saymaya devam edeceksin. Eleştirmekten yılmayacaksın. Eleştirilince kendinden soğuyacaksın. Zaten eleştiriye açık olduğun söylenemez. Geçtiğin yolları çabuk unuttun ama geçeceğin yolları unutabilecek misin bilemiyorum? Hep o yolda olacağın için, hiç sağa yada sola sapamayacağın için, hep dümdüz devam edeceğin için, yolun sonunu göremeyeceğin için.. İşte her zaman hep hep hep aciz kalacaksın. Başkalarından medet umacaksın. Hayatındaki yalanlarınla, samimiyetsizliğinle, iki yüzlülüğünle kaybetmeye devam edeceksin. Çünkü sen başta kaybettin. Kaybetmeye mahkumsun. Çevrendekiler senden uzaklaşmakla iyi yapıyor bence. Yılanın başını küçükken ezeceksin. Bende öyle yaptım sanırsam. Küçükken ezdim. Hala bi yerlerin oynuyor. Dikkat et !!!


NOT: Hiçbir canlıya zarar verilmemiştir.