18 Aralık 2015 Cuma

Benliklerim

Kendime çok kızıyorum. Yanaklarım kızarıncaya kadar kendimden utanıyorum. Alabildiğince yürüyorum, koşuyorum. Nereye varacağımı bilmeden koşuyorum. Belki ciğerlerimi yırtıyorum ama salakça koşuyorum. Arada duraksayıp sigaranın dumanından bir fırt alıyorum. Bunlar güzel şeyler değil. Benliklerimin bu kadar kötü insanlar olacağı aklımın ucundan geçmezdi. İrademe yenik düşmekten korkmuyorum. Korkularıma karşı gelememekten korkuyorum. Her şey ürkütüyor, üşütüyor artık. İnsanların iğrenç bakışları, düşünceleri karşısında ruhumu onlara teslim ediyorum hiç üşenmeden. Sonrasında salak salak bir yerlere dalıyorum. Düşünmesen olmaz mı? Gözlerim olmasa olmaz mı?
Benliklerimle yalnız kalmak istemiyorum. Ezilmiş hayaller altında kalan benliklerimin bir daha canlanmamasını diliyorum. Başımı her yastığa koyduğumda yanıma uzanmalarına tahammül dahi edemiyorum. Nefret ettiğim, sevdiğim tüm insanların dedikodularını onlardan dinlemekten yoruldum. Kalbimin sesini duyamaz oldum. Masum çocuklardık biz. Ne ara bu hale geldik? Ne zaman kötülük düşünür olduk? Düşündüğümüz için mi bu hale geldik? Sorgulamak bana göre değil böyle şeyleri. Çünkü sorgulamamamı gerektirecek kalıpların varlığından haberim var. Fakat kalıpların, benliklerimin ne kadar acımasız ve duygusuz olduğunun farkına varabilecek kıvama gelmesi için; gecenin üşüten karanlığında gözlüklerini bir kenara fırlatması gerekiyor. Üstüne basma zamanı gelmedi mi?