20 Şubat 2014 Perşembe

Anlamsız

Vazgeçiyor insan çiçekten, böcekten zamanla her şeyden.. Çabalarının fark edilmemesi ve bunu anlayabilecek kadar akla sahip olman kadar kötü bir şey yok bu hayatta. Birini mutlu etmek çaba gerektirmez ki zaten. Yo, hayır bu görüşe katılmıyorum. Çabalamak kötü bir şey değil. Utanılacak hiç değil. Senin doluya koyduğun şeylerin aslında boşa olması insanı üzen, derinden yaralayan, bir daha ayağa kaldıramayan. En temiz hislerinle çiçeklerin mutlu olmasını canı gönülden istiyorsun, bunun için düşünüp çaba sarf ediyorsun. Ama saksıdaki o çiçek verdiğin suyu kabul etmiyor. Belki ayarını tutturamıyorsun, belki çok fazla su veriyorsun. Olamaz mı?
Kedi kadar nankör bir hayvan yoksa, insan kadarda nankör bir insan yok! Kendini salak hissetmene engel olamıyorsun bazı zamanlar. Verdiğin emekler bir çikolata varağı gibi buruşturulup bir kenara atılabiliyor, seni hayattan koparabiliyor, bütün duyu organlarını bir müddet hatta uzun bir süre etkisiz hala getirebiliyor. Hayattan koptuğun bu anlarda o kadar çok şey düşünüyorsun ki, insanların yönelttiği 'hiç düşündün mü?' sorularına karşılık veremiyorsun. Haydi neyle vereceksin? Yok ki... Daha sonra bir çiçekten farkın kalmıyor. Herkese güzel görünüyorsun ama içten içe çürümeye devam ediyorsun. Ve bunu kimsenin bilmeyip, müdahale edememesi kadar acı ne olabilir?
Günden güne yitip gidiyor kelimelerdeki anlam. Sonrasında cümlelerin, paragrafların.. Ne anlamı kalıyor ne güzelliği. Bir yerden sonra kendi anlamını yitiriyorsun. Kendine değil hayata anlam yüklemeye çalışıyorsun ama görüyorsun ki nafile. Kendini anlamlandıramayan biri hayata nasıl anlam yükleyebilir değil mi? Susuyorsun. Beyaz kapıların ardındaki karanlık odalara sığınıyorsun bir süre. Sonra karanlık kapıların ardındaki aydınlığın tadına bakmak sana çok cazip geliyor. Fakat kendinle aydınlık arasında kala kalıyorsun. Hangisi doğru senin için? Hayatın tüm çabalarına karşılık vermedikleri mi yoksa buna rağmen hala aydınlığı düşünmen mi? Bir cevabın var mı? Hayır dediğini duyar gibiyim...
Eyvallah.

4 Şubat 2014 Salı

Sen

Diğer sabahlardan hiçbir farkın yok. Hava güzel, kuşlar cıvıldıyor olabilir. Etrafında döndürdüğün insanlar mutlu, öfkeli ya da yalnız olabilir. Belki sen de mutlusundur. Ama bunu anlayabilecek yaşta olduğuna inanmıyorum. Bakma sen bana. Uzun zamandır ne dediğimi, ne düşündüğümü anlamış değilim. Günden güne yok olan bir hayal dünyam var. Belkide duygusuzlaşmaya başladım. Yattığım yatak, gördüğüm insanlar, düşündüğüm şeylerin hepsi aynı. Düşünmek istemediğin her şeyin her gün değişmesini kıldırabilecek durumda değilsin sen! Elinden bi bok gelmez bu saatten sonra. Kendini dinleyip, kendine daha fazla zarar vermekten başka bi bok gelmez. Çatışmalar, çelişkiler, ani duygu değişimleri... Duygularımın beni götürdüğü, sürükleyebileceği hiçbir yönün kalmaması içler acısı bir durum. Elim, kolum bağlı. Susuyorum. Ve zamanla susmaya alışacağım. Kolay olmayacağını biliyorum. Dayanamamak böyle bir şey sanırım. Birazda güçsüzlük. Çekilip köşene olup biteni izleyip, hiçbir yorum yapmadan hayatın devam etmesini beklemek. Olacak iş değil gibi gözüküyor. Çaresizsin sen! Düşüncelerini söyleyebilen biri değilsin. İçinde yaşamaya devam ettiğin sürece daha çok köşende oturursun. Gerçi söyleyebilsen de kendi sesini işitmekten başka bir şeye yaramayacak. O yüzden her şeyi kabul etmiş oluyorsun. Sen busun! Artık değişmeyeceksin. Kimsenin seni değiştirmesine izin vermeyeceksin. Bildiğin yol sana uzun ama tatlı gelecek. Sonunun nereye çıkacağını bildiğin için acele etmene, çabalamana hiç gerek kalmayacak. Böyle oluncada yorulmana gerek kalmayacak. Köşende sabredebildiğin, dayanabildiğin kadar otur! Elbet bir gün kapın çalacak. Onlara verdiğin cevapta farklı olmayacak... Yaptıkların ve yapacakların seni değerli yada önemli kılmayacak. Göğsündeki kuşları azad etmenin zamanı geldi. Zaten uzunca bir süre orayı kagalamaya, parça pinçik etmeye doymamışlardı. Dayanamadığından değil, artık baş edemediğin için onları özgürlüklerine kavuşturma vaktinin çoktan geldiğini anlamış olmalıydın. Bu kadar mücadelecilik bünyene iyi gelmez hiçbir zaman. Kalbinden ne geldiyse sen en iyisini yapmaya çalıştın. Kendince birçok şey başardın, kazandın. Şimdi kaybediyorsun. Kaybet.. Eminim bu seni dahada güçlendirecek. Eğer bir gün o kuşların kafasına dank edip geri gelirlerse sakın onların bulabileceği bir yerde olma. Uzaklaşabildiğin kadar koşmaya, kaçmaya devam et. Ciğerlerini yok edercesine.. Arkana dönüp baktığın an her şey en baştan başlayacak. Bu salaklığı yapmışsındır sen. Bir daha yaparsın. Doymazsın. Arkana bakma. Sakın dönüp bakma...


3 Şubat 2014 Pazartesi

Yumurta

Garip bir akşam, garip bir hafta...Her şeyin biteceği günü bekleyerek yaşamak ne kadar zordur? Bir anda farklılaşan bir dünya düşünün. Sevmediğiniz onca şeyin yanında sevdiğiniz şeylerin yok olduğunu düşünün. Sadece gözlerini yumduğunda belkide dünyanın en acı veren yer olduğunu anlayacaksın. Hiç yaşamadığın acıları yaşayacaksın. Etrafında görerek paylaşmış olduğun acıların sadece senin üstüne yıkılmasını nasıl kaldırabilirsin ki?
Güçlü olmalı insan. Her şeyin karşısında dimdik ayakta durmalı. Bir şekilde mutlu olmayı bilmeli her şeye rağmen. İçine ağlamalı belki. Uyanmamalı uykusundan. Belki böylesi daha iyi...
Ne yapabilirsin onun için? Belki hiçbir şey, belki birçok şey. Ama bir insanın gözündeki mutluluğu görmek, onu hissetmek.. hazların en tarif edilmezi. Bazı gerekçelerin arkasına sığınarak her şeyi kökünden koparmak hiçbir şey yapmamak. Sanırım birçok şey yapmak. Kendini ifade edememek o kadar kötü ki, sokak kedisinden farkın kalmıyor. Ne kadar miyavlarsan miyavla karşındaki seni anlamadıktan sonra ne gelir ki dilinden? Bizler için de öyle. Bir yerden sonra her şeyden vazgeçer oluyorsun. Zor zamanlar geçiriyorsun. Kendini mutlu edip diğer mutlu olmak isteyenleri de mutlu etmeye çalışıyorsun. Elbet bir yerde rotan şaşıyor. Hata yapıyorsun. Hatalardan hep çekinmişimdir hayatım boyunca. Ama şimdi anlıyorum ki ben hata yapmayı çok seviyorum. Her şeyi berbat etmeyi çok iyi beceriyorum. Hata yapmaktan bahsetmiyorum şu an. Berbat etmek benim işim. Mantığını kullanabilen bir insan olamadım maalesef. Duygularımın esiri olmaktanda hiç bıkmadım, usanmadım. Ne kadar üzülsemde.. Ama öyle bir zaman geliyor ki mantığınla hareket etmek isteyip yine esir düşüyorsun. Belki bir hışım sağlıklı kararlar vermek için çabalıyorsun çabalıyorsun fakat sen kendini anlıyorsun. Esir olmaktan hiçbir zaman kurtulamayacağını anlayınca acizleniyorsun. Hem de öyle böyle değil...
Mutluluk önceden aldığım bir karar olsaydı eğer, ki böyle bir şey mümkün değil. Mutlu olmanın hiçbir şartı yok. Mutlu olacağım diyorsan mutlu olacaksındır. İnanıyorsan başaracaksındır. Yoksa her şeye uzaktan bakarak, yargılar koyarak mutlu olmanın bir yolu yok...
Vazgeçmeyi öğrenmeli insan, kendi öğrenmeli. Vazgeçersede bir daha geri dönmemeli. Hayatımda hiç böyle bir karar alamadım. Belki bunun arifesindeyim ama ben bile bilmiyorum. Fakat başarabilirsem kelimenin tam anlamıyla...
Yazılacak o kadar çok şey var ama bazı şeyleri haykırmak istiyorum. Geçip karşısına sırayla bağırmak istiyorum. İçimden kelime gemilerinin geçmelerini ve bekleme yapmadan bu işlemi gerçekleştirmelerini istiyorum. Söyleyecek çok şey var. Fakat duygularıyla hareket eden ben bunları kendimle paylaşmaktan ileri gidemeyeceğim. Mantığımı biraz eğitmem gerektiğini düşünüyorum. Böylesi çok daha iyi olacak. Sanırım bu her şeyden çok daha zor...
Hiçbir şey bitmiş değil. Elinden ne geliyorsa yap. Yoksa sol elindeki yumurtanın kırılmasını beklerken sağ elindeki yumurta kırılır. Ve böylesi inan bana daha acı verici...