25 Ocak 2019 Cuma

Ruhların Çıplaklığı

Maddeden bağımsız yaşayabilirsin fakat ruhların yokluğundan bahsetmek neredeyse imkansızdır. Düşündüğün ve hissettiğin her toz zerresi ruhun dışındadır, ruh ile alakası yoktur belkide. Biz insanlar bir toz zerresi bile değiliz. Aynanın karşısına geçtiğimizde gördüğümüz o suret, toz zerresinden farksızdır. Sadece fırtınalı yağmurlarını korkusuzca yağdırabilmesi ruhun ta kendisidir. İnsan değil, aynalar ağlar.

Kalabalıklar arasında çıplak hissetmem ceplerimdekilerin bitmesiyle birlikte başlıyor ve fark edilmemek en zor başlangıçları hazırlıyor. Hiçbir zaman zor olmamıştır bitişler, yitirmeler, vazgeçmeler. Her bitiş sancılı bir gebeliğin habercisidir. Parmakların gözlerindeki ruh akıntılarını silerken, gözlerin çıplaklığını yüzüne vuran görüntüler sunarken ve ruhun ne yapacağını bilemezken yaptığın her başlangıç yeni doğmuş bir bebeğin görüntüsünden farksızdır. Hareketlerin, çıkarmaya çalıştığın sesler ve boşa giden çabaların. "Beni duyun, ben sizin için buradayım, sizi seviyorum" gibi haykırışların sessizliğinde.

Ruh için savaşmak ve bu savaşı kazanmak her zaman ilk sırada gelmiştir benim için. Dişlerimin ve burnumun yamuk olması ya da uykudan her uyanışımda yağlanan saçlarım değildir beni ben yapan. Ruhumu ve ruhları besleyebildiğimdir bana müjde gibi sunulan. Ceplerim boşalsa da, ruhumun parçalanmaması ayakta tutar beni. Çünkü ruhumu ne kadar parçalarsam o kadar azalır sevgi taneciklerim, mutluluk partiküllerim, ruh parçacıklarını birleştirme yeteneğim. Ruhum, bedenimin yol açtığı yorgunlukları onarır ve bedenim ruhumun enerji kaynağıdır her zaman. 

Ruhumun varlığını hissedebildiğim her yol sonsuz ve biriciktir. Önümde herhangi bir yol çalışmasının gerçekleşmesi, yoldaki yamalar, bazı tali yollara bağlanması benim için önemsizdir. Bitmeyen ve geri dönüşün imkansız olduğu bu yolun güzelliklerine odaklanmak, ruhumun uydurduğu bir yalandan ziyade, inanmak istediğim kandırmacaların en güzelidir. Gittiği yere kadar değil, sonsuza ulaşmak içindir tüm katettiklerim, yaralarım, eksikliklerim, hatalarım, güzelliklerim...

Çıplak bir bebek ruhu hayal ediyorum. Yeni doğmamış ama yeteri kadar da yaşamış bir bebek ruhu bu. Güçlüdür belki kendince, belki yaralı. Ben sadece payıma düşen ruh parçacıklarından sorumluyumdur. Benden bağımsız ama aynı zamanda benim de ruh parçacıklarıma ihtiyaç duyan, bir bütünü bütün yapan diğer parçacıklar da artık bana göz kırpmaktadır ve şiddetli bir çekim ile üzerime gelmektedir. Ne zaman bir ruh çıkmazına girsem bazen korkudan, bazen sevgiden, bazen de her neyden ise yeniden gebe kalırım. Bu sancılı gebelik süreci uzun sürmez fakat zaman illetini bu formülde her zaman unuttuğum için düşük yapma ihtimalimi göz ardı ederim. Düşürdüğüm her bebek için bir anda pişman olabilirim. Belki yolun sonuna geldiğimde de pişman olabilirim. Sahi, neden sürekli pişmanlıklarımı büyütmüşüm?

Ruhumu giydirmek ve çıplaklığını sonlandırmak için ruhumun hayalet sürücüsüne ihtiyacım olduğunu biliyorum. Ruhumu bir çıkmaza hapseden ve iki bütünden bir bütün yaratabilen diğer ruh parçacıklarını bulmam gerekecek. Yeniden gebe kalmaya hazırım. Fakat bu seferki gebeliğimin sonlanması, ruh parçacıklarının çarpışarak yok olmasına zemin hazırlayacaktır. Parçalar, bütünler ve ruhlar. 

Bilinmezin mücadelesini vermek değil, ruhumun istediğini ve bütünü oluşturan ruh parçacıklarının istediklerini verebilmek için yola devam ediyorum.