31 Mayıs 2012 Perşembe

Paylaşmak

Enteresan bir gün sanki. Bilmiyorum bana öyle geliyor. Yine siyah tişört ile geçti. Ve yeşil ayakkabılar. Alışılmış kırmızının dışında yeşiller. İnsanlar dikkatsiz. Ya da akılları geç çalışıyor olabilir. O sırada başka bir şey düşünüyor da olabilirler. Bazı şeyler fark edilmez. Gizemlilik budur aslında. Düşündürmek, merak uyandırmak önemlidir. Dondurma yiyorum fakat sevmiyorum. İnsanlarla konuşuyor ya da yakın olmam onları sevmem anlamına da gelmez. Herkesi sevebilecek bir potansiyelim yok. Pollyanna gibi her vakit iyide düşünemem. Atomu parçalayabileceğimi de söyleyemem. Şunu söyleyebilirim ki hiçbir şeyi söyleyemem. Söyleyebilmem için bir şeyleri gerçekleştirmem lazım.(felsefe yapmak istiyorum başarılı değil fark ettim) Kısacası insan olmak. Yeteri kadar beslenmek, almak her şeyden. Sevginin bile fazlası zarar. Almaktan ve vermekten sıkıldığımız şeyler arasında sevgi. Sürekli aynı yemeği yemek gibidir sevgi görmek, göstermek. Hep bekleriz sevgi görmek için. Bazen belki bazen görürüz. Yalanlarla, dolanlarla karışık. Sade iyidir her zaman. Hep karışık çıkar karşımıza. Ya da bu devirde öyle. Hep karışık geldi önümüze. Alışveriş denen bir şey var. Hep alış hep veriş olmaz hiçbir zaman. Her şey karşılıklı yapılır. Gerekende budur. Kendi kendimize sevgi göstermek, çölde nilüfer yetiştirmek gibi bir şeydir. İmkansızdır. Kendiyle barışık olsun bir insan. Kilosu, sivilcesi, yapışık kulak memesi ne fark eder. Aslında hepimizde bir potansiyel var. Yapabileceklerimiz sınırlı değil. Bunları gün yüzüne çıkarmak sadece bizim istememizle olmuyor. Başkalarının destekleriyle, onlarında istemesiyle olacak bir şey. Biri mutlu olmak istiyorsa sizi mutlu etmeli ve aynı şekilde siz. Bazı kişiler vardır. Kış aylarındaki yıldızlar kadar uzaklardır bizlere. Çok yakınlardır bir kol mesafesinde ama yıldızlar kadar uzak. Ama bir umudunuz vardır. Tüm yaşanacak olumsuzluklara rağmen bir hedef belirlemişinizdir kendinize. Çabalarınız sonunda boşa çıksa da, yıldızlara ulaşmak için neler yapabileceğinizi görmüş olursunuz. Tecrübe kazanırsınız. (bugünlerde de taktım bu tecrübe meselesine) Umutsuzluğa kapılmak güçsüzlük göstergesidir aslında. Her şey olacak diye bir kaide yok, olmayabilir. Ne yani olmazsa her şeyden vazmı geçeceğiz? Hayır tabiki de. Nerelerde hatalar yaptık, ne sonuçlar aldık. Ders çıkaracağız. İleride aynı hataları tekrarlamamak için. Küçük hatalar yapmadan büyük hatalar yapmamayı öğrenemeyiz. Hedefi belirle, kilitlen, araştır, anla, analiz et, nişan al, ateş !!!
Adostlar görüşmek üzere. Kendimize hep iyi bakalım. Kendi mutluluğumuz için çabalayalım. Ama unutmayalım herkesin mutlu olmaya hakkı var. Bencil olamayarak sevgi dilimlerimizi paylaşalım. Göreceğiz ki evet mutluluk peşimizi bırakmayacak..
Sadakat ile bitirelim. Alpay abiye selamlar...

29 Mayıs 2012 Salı

Yeni

Her gün 2 posta uyuyorum. Sabah erken kalkmak etkiliyor herhalde. Ya da bizimkilerin deyimiyle 'şeker hastasısın'. Öğleden sonra yapılan şekerleme uykuları tatlı fakat kalkınca müthiş bir baş ağrısı.
29 Mayıs Salı bugün. Yeni bir başlangıç yaptım. Ee yeni bir başlangıç yaptın buda son bulacak diyorsun biliyorum ya da bunu arkadaşım demişti. Doğru her şey son bulacak elbet. Son bulacak diye elimiz kolumuz bağlı bekleyip duramayız ki. Son bulduğunda tecrübe kazanacağız fena mı?
Okullar bitiyor. Çevremdeki kişileri görmek istemiyorum artık. Bazılarını tabi. 9 ay yüz yüze bak. Ee 3 ay rahatlayalım yeni insanlar, yeni arkadaşlıklar değil mi. Bazı ilkokul seviyesinde arkadaşlarım varmış yeni yeni fark ediyorum. Akıllar ilkokulda kalmış. Ve böyle beyinsizlerin çevremizde ne işi var?
Toplumumuz öyle bir kafa yapısında ki, kavga etmeyi bir erkeklik olarak görüyorlar. Hmm bu hayatında hiç kavga etmemiştir, hmm süt oğlan bu. Nasıl bir kafa yapınız var lan sizin? Manyak mısınız olum. Hayır yani kavga edince bir yeriniz uzuyorsa tamam hayli hayli ederiz. Ama uzayacağının garantisini vereceksiniz. Ondan sonra toplum ilerliyor. Nah ilerler bu toplum. Zihniyetinize tereyağı süreyim. 
3. filmimiz için her şey hazır. Oyuncular, mekan, kameralar... Sadece günü belirlemek kaldı. İlk iki iş pek ses getirmese de bu filmde iyi bir şeyler çıkacak gibi. Ve ilk yönetmenlik deneyimim olacak. Heyecanlı mıyım? Hayır. Gayet sakin, naif ve huzurluyum. Olacak ve bitecek. Ama mutluyum.
Son günlerde çok konuşulan kürtaj meselesi. Pek takip etmedim. Fakat ne derlerse kabul ediliyor. Heykelleri ucube olarak gördü yıkın.. Yıkıyorlar. Kürtaj cinayettir yasak. Yasak. 'Kürtaj cinayetse mastürbasyon soykırımdır' diye bir paylaşımla güldürüldüm. Bu ne mk diyorsunuz biliyorum...
Neyse haydi bakalım bu akşam Zeki Müren akşamı yaptık. Hangi şarkı ile bitirelim diye düşünüyorum karar veremedim. Yeni bir başlangıç dedik. Her şeyi anlatıyor olsun...

27 Mayıs 2012 Pazar

Eh İşte

Neredeyse bir hafta olacak ve bilgisayarımın tuşlarından dökülen ezgileri sizlerle paylaşmak için geç kalmışım. Başlıyoruz..
Bloğumun 1 takipçisi var. Çekeceğim kısa film için bana oyuncu bulacaktı. Fakat mesaj atmama rağmen dönüş olmadı. O zaman bulamamıştır. Sorun yok. Takibe devam.
Akşam yine komşu komşuya verdi. Herkes Can'a sahip çıktı. Evet doğrusu da buydu. Yarışma hangi amaca hizmet ediyor bilmiyorum ama, bizlerden birilerinin orada olması gerçekten gurur verici. Yolu açık olsun..
Kızın evine zamparalığa giden çocuk, kızın babası gelince dolaba saklanır ve hiç ummadığı bir zamanda baba çocuğu enseler ve çocuk ' Merhaba, kapa kapa' der ya işte bu sahneyi yaşamak isterim. Yakalanma korkusu ile yapılan iş daha da zevk veriyor..
Şu güzel pazar gününü evde ders çalışarak geçirmek ne kadar akıl karı bilmiyorum. Çekeceğim kısa filmin müziğini buldum mesela. Oyuncularda tamam. Mekanda tamam. Tek iş site yöneticisinden asansörü kullanmam için izin almak. Aksi, ehtiyar birine denk gelirsem sıçtım. Takma dişleri varsa Corega götürsem çok mu ayıp olur?..
Erkek aldatıyor be abi. Ne dersen de. Sinsilik kokuyor her erkekte. Hepimizin içinde var şimdi doğruya doğru. Ama bastırılmış. Herhangi bir duygu değişimi ile birlikte açığa çıkabilir. Dengeyi sağlamak gerek. Burada da hatunlara büyük iş düşüyor. Adamını elinde tutmasını bilmeyen hatun olmaz olsun lann!.
Sekslisözlüğe yazar yapsalar ya beni. Büyük patlama yaşanır twitlerde. Potansiyel yüksek. Hatta bunu yazarken üyelik açtım kendime. Yeni bir iş.
Neyse ders çalışmaya devam etmek gerek. Az kaldı değil mi sabredelim. Hep şarkı ile bitiriyorduk sözü ama bu sefer...

22 Mayıs 2012 Salı

400.000 - 1 = 399.999

Bazen hiçbir şeyin anlatamadığını şarkılar anlatırmış. Şu an öyle sanırsam. Konuşsam ne söyleyebilirim saçmalamaktan başka. 1 haftalık bekar hayatım başlamış bulunmakta. Okul asıldı. Saç baş birbirine girmiş. Kahvaltı desen 2-3 kurabiye. Sıkıcı ama özgür bir gün. Saç spreyim bitmiş bu arada. Ayrıca tırnaklarım uzamış. Yalan söyleyince tırnaklar uzasaydı keşke. Fark ettim ki dünyada hemen hemen 6 milyar insan var. Yarı yarıya desek cinsleri... 3 milyar hatun. Bunların 1,5 milyarı yaşlı nüfusa denk gelirse kaldı 1,5 milyar. Biraz daha tıraşlarsak 75 milyon. Haydi bunun 35 milyonu kadın desek ve kendi yaşadığımız ile doğru gelsek. 3 milyon.. Aileyi, akrabaları çıkar. O, şu, bu derken kalıyor tamı tamına 300-400 bin kişi. Ehh şimdi hayatını bu kadar insandan biriyle geçirmek zorundasın. 400 bin mi? 1 gitti kaldı 399.999...
Hayat bencil insanlarla dolu. Ben bilirim, ben yaparım. İyi yap o zaman. Bir teknik direktör oyuncuları olmadan görevini yapsın bakalım. Bir grubun solisti müzisyen arkadaşları olmadan şarkısını söylesin bakalım. Ya da bir öğretmen öğrencileri olmadan ders anlatsın bakalım. Demek ki neymiş ben bilirim, ben ederim her zaman yokmuş.

Gençlerin üniversiteyi neden dışarıda okuduklarını şimdi anlıyorum. Tamam ailesi bu yaşa kadar bakmış, büyütmüş, giydirmiş, yedirmiş olabilir. Peki ya kalbine yedirdikleri ne olacak? Aileye olan borçmuş. S.kiyim öyle borcu. Ödenmemesi gereken tek borç. Hayatta borçlanacaksan böyle borçlanacaksın. Ağır borç altına gireceksin. Yaa öyle işte.
Ne dedik şarkılar bazen tüm duygularımızı yansıtır. Bizim buralardan Fettah abimizde işini iyi yapmış. Tercüman olmuş. Neyse görüşürüz tekrardan. Şarjımız tükeniyor usulca..


20 Mayıs 2012 Pazar

Duyguların dışa vurumu

Pazar günleri neden bu kadar sıkıcı oluyor diye düşünüyorum. Hafta içini daha çok sevdiğimi fark ediyorum. Cumartesi yine bir derece. Akşam aile büyüklerimizden birindeydik. Her zaman olduğunu gibi tarih kokan muhabbetler yapıldı. Eğlenceli olanlarda var, ucu bizim gibi öğrencilere dayanan muhabbetlerde. İlla sidik yarıştıracaklar. Size ne !
Bi araba benzetmesi yapalım. Çok tutulmayan bir araba aldınız. Bi heves ne kadar kötü olsa da başında iyi geldi. 1. ayın sonunda sorunlar yaratmaya başladı. Servise götürmekten bıktınız artık. 2 ve 3. aylar tek tük sorunlar yaratsa da artık sıkıldınız. Ama daha yeni aldınız. Üst modele geçmek için aynı arabayı kullanmaya devam mı edersiniz yoksa tüm zorluklara rağmen arabasız kalmayı göze alır mısınız? İşte insanlarda böyle. Sorun çıkaranları bir müddet sonra servis bile kabul etmiyor. İnsanların bizdeki garanti süresi ne kadar acaba çok merak ediyorum. Bir varız bir yokuz napalım.
Kendi çıkarları uğruna her şeyinden vazgeçen insanlara acıyorum sanırsam. İnsanı heveslendirmek, umutlandırmak yapılabilecek en aşağılayıcı davranışlardan biri. Sonrasında hiçbir şey yapmamış gibi davranmaları. İnsan değilsiniz lan!
Zaman zaman bir köpeğim olsun istiyorum. İnsanlardan daha can, sadık. Hani alışveriş merkezlerine hayvanları almıyorlar ya, bence bazı insanları almamaları lazım. Gereksiz yaratıklar.
Düşünüyorum da o kadar çok söylenecek söz varmış. Karşımızdakiler bunları bilmeseler bile. Zaten bilmemeleri gerek, ne diyorum ben ya. Cesaret edemiyoruz. Abi söyle işte söylersen ne kaybedersin. Söylemeyerek kendini yiyip bitiyorsun. Şöyle bir şansımız olsa. Hayalimizdeki insanı yaratabilsek? nasıl olurdu kim bilir. Güzel olması hiç önemli değil. İç güzelliği en önemlisi. Başımla beraber tabi ki. Dış güzellikte önemli. Sarımsak gibi biriyle hayat geçer mi lan? Tabi bunu sevgili maksadında söylemiyorum. Hayat geçirebileceğin biri olsun senin olsun. Karakteristik özelliklerini biz seçelim. Kafa yapımıza uygun. Aramakla olmuyor ki birader. Zaman kaybı.
Dışarıdan bakıldığı zaman herkes ne kadar mutlu gözüküyor. Ve bize anlatıldığı kadarıyla. Belkide doğrudur. Mutlulardır. Sevgi dilimlerinden bir tanesini de bize patlatsalar fena olmazdı hani. Ulan paylaşmak diye bir şey duymadınız mı hayatınızda. Hep bana hep bana. Ne kadar bencilsiniz. Nankör lan insanlar. Sen yanında ol. Omuzların salya, sümük içinde olsun. Ama iyi zamanda 160 karakterlik mesaj kadar değerin olmasın. Senin ara verdiğin zamanlarda yerini başkaları doldurmuş demek ki. Demek ki neymiş birader hak ettiği kadar değer ve sevgi vereceksin. İşte biz bunu beceremeyenlerdeniz. Bi varlığa gereğinden fazla değer yüklediğimiz için kafamıza sıçılıyor. Hayatımızdaki tüm ilişkiler aslında kuş gibi. Bir kuşu elinize aldığınızda çok sıkarsanız öldürürsünüz. Sıkı tutmazsanız kaçırırsınız. Ölçüyü sağlamalısınız. Dengeyi kaçırdınız mı elinize aldınız demektir. Oynayın durun artık...
Yine ROL diyelim kapanışta. Bundan sonra ROL paylaşmam yeterli..

18 Mayıs 2012 Cuma

Zamanı kovalama

Şimdi hacı canım sıkıldıkça neden buralara yazıyorum hiçbir fikrim yok. Aslında var bi fikrim. Bu devri alemde anlatacak kimse yok sanırsam. Kime anlatsan iki üç gün sonra bir diğerinden duyuyorsun. Burada öyle bir kaygım da yok. Yüzümde ne idüğü belirsiz bir peeling kremi. İşe yarıyor mu desen yok. Tonlarca para saydım o kreme. Tabi kuruş hesabı. Koymaz bize.
Arkadaş arkadaş dersin yanında gezdirirsin, köpek mi bu yo değil neyse saçmalıyorum. Herkes kendi çıkarları uğruna en yakınını satabilir. Hislerini hiç düşünmeden satılan kişinin. Huysuz Ayı Balık burcu için şöyle demişti bir ara 'Bir arkadaşınız var arkanızdan oynuyor o pezevenge dikkat'. Haklıydı. Yeni yeni anlaşılıyor her şey. Yüzünüze gülen o kadar gülen surat var değil mi, gözler, dudaklar, gamzeler.. Altında hep arkanızdan çevrilen şişe çevirmece oyunu.. 
Cüppelinin bir konuşması vardı. Nasıl bilirdiniz diye. İşte o konuşmada geçen bir kısım. Nereye bağlayacağım bilmiyorum. O gün gelme, bu gün gelme ee ömür bitti diyordu. Şimdi tamam her şeyin zamanı olabilir. Zamanı kovalamak imkansız bir olay. Köşe kapmaca oynamak mı saçmalık. Zamanında önce yapılan her iş, zamanı gelince yapılan işten bin kat daha hayırlıdır eyyy cemaati müslimin. Zaman dedikleri geniş bir delik gibi. Sürüklen sürüklen bitmiyor. Bence hiçbir şeyin zamanı olmamalı. Şu an biraz saçmalıyorum. Zamanı kovalayarak yaşamaktansa burada keselim filmi. Diğer sahnelerden biri ile devam edelim. Farklılık olsun. Belki farklı kişiler zaman terimi ile pek fazla münasebet kurmazlar. Kim bilir, belki zamanı hiçe sayarlar...
Yine ROL ile bitirelim. Sezen Aksu imzalı bir parça. Zamanın ta ortasına .|. gelsin. O ince çizgiye gelsin. İpteki cambazın çabasına gelsin. Eski sevgilisini gören aşığın sırtına giren ağrılara gelsin. Alayına gelsin be peder haydee..

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Solist Kızın Dramı

Kalp Windows gibidir ile çıkış yakalayan bloğuma yeni bir yayınla devam etmek isterim. Yine söylüyorum tek takipçim var. Bu benim farkım. Yoksa ben tek kişiyi takip edince mi farklı oluyorduk? Neyse böyle rahatım.
Oldum olası ilgi duyduğum insanların hayatlarını merak etmişimdir. Neler yaşamışlar, kimlerle çalışmış, kimlerden eğitim almışlar.. Bi kurum olsa oradan bilgi alabilsem müthiş olur. Sizinde vardır merak ettiğiniz kişiler. Mesela Bay J'nin seks hayatını merak ederim. Bu kadar çok seksten bahseden bir adamın seks hayatı genelde vasat olur. Öyle değil midir? Ama Bay J bu !!!
Okuldaki şenliğe bir grup hazırlayalım dedik. Yatış yaptığım bir gün daha. Mesaj gelir gidiyoruz diye. Kalkarsın hevesli hevesli gidersin. Oturursun davulun başına. Her şey güzeldir en başta. Esas kız sahne almamıştır daha. Yardımcı oyuncu söyler parçaları. İyide gider bu zamana kadar. Esas kızımız alışamaz hiçbir parçaya. Back vokal yapıyor sanki. Mikrofon ile arasındaki mesafe 15-20 santim. Back vokal az kaldı yanında. Yoldan geçen biri gibi adeta. Çalışmaya boyunca geri planda kalır. Gitardaki yardımcı kadın oyuncu atar yapar esas kıza. Yediremez esas kız. Oturur taburesine, çekilir köşesine. O saatten sonra attığım adımların arasındaki mesafenin eşit olmadığını düşündüm. Yüzümü yıkadıktan sonra sağ kaşımda daha fazla su birikintisinin kaldığını düşündüm. Şarjımın hep %60'ın altında olduğunu düşündüm. Kulaklığımın solundan daha az ses geldiğini düşündüm. Ride zilin crash zilden daha can olduğunu düşündüm. Bagetlerin ucunun neden oval olduğunu düşündüm. Esas kızın dramı...
Rol... Şimdiki isimleri ile KUMA. Geveze ile yeni bir albüm çıkartıyorlar. İlk albümleri 'İnce Derin'. Çok iyi müzik yapıyorlar. Takip etmeme rağmen yeni anladım. Anlayışsızım ne yapabilirim. Yaz günü soğuk içeceği yavaş yavaş yudumlamak gibi bence. Deniz Kaymaraz... Reis baya baya iyi vuruyor. İşte bu adama sormak istiyorum kimden eğitim aldın. Seni bu duruma kim getirdi. Ahh ahh elbet bir gün.
İki gündür yatışlardayım. Bizimle ilgilenen müdür yardımcısı aradı ' yok yazayım mı oğlum ' dedi. Vayy dedim. Çok şaşırdım. Gönlünüz bilir dedim kapadım telefonu. Odasına gittiğim zaman bir şey içer misin diye soran bir adam, telefonla arayıp sorar tabi ki..
Bu ilişkiler bi acayip. Dolar gibi. Bi yükseliyor, bi düşüyor. Beyaz peynir gibi bi yumuşak, bi sert. Kafa kalmadı bende. Her gün ayrı bir sorun çıkıyor. Bu bir oyun. İyi oynarsan kazanacaksın. Aslında hiçbir oyunda kimse kaybetmez ki. Oyundur sonuçta ne kaybedebilirsin..
Geldik bu muhteşem yazının sonuna. Ne kadar kendini beğenmiş bir tavır. Parmaklarım yazmakla yazmamak arasında kaldı ama şu an okuyorsun. Aralara virgül koymuyor bazı zaman daha akıcı oluyor. Öyle bir hikaye vardı noktalama işaretleriyle ile ilgili. Bir ara onuda paylaşalım. İnsanoğlu en sonunda noktayı kaybediyordu. Neyse...
Bu akşamın kapanışını yukarıda belirttiğim gibi ROL ile yapalım. Deniz Kaymaraz'a sevgiler. Duyar mısın acaba? İnşallah.

11 Mayıs 2012 Cuma

Kalp Windows gibidir

Birkaç günden beri beynim s.kildi diyebilirim. Sıkıntı, bunalım. Böyle böbreklerimden karın bölgesine doğru yağ tabakası var. Zeytinyağı gibi üste de çıkıyor zaman zaman. Yağları yakmaya başladım sanırsam... Neyse.
Sebastiyan.com'da Feyyaz'ın web dizisi var. Sıkılanlara birebir. Daha 5 bölüm olmuş. Maksimum 20 dakikalık bölümlerden uluşuyor. Tadında bırakıyorlar. TV dizileri gibi sıkmıyor adamı..
Kağıda çizdiklerinizi buruşturup çöpe fırlattığınızda nereye gittiğini, o çizgilere ne olduğunu hiç düşündünüz mü?
İçindekiler birinin kalbine dokundu mu? Sadece sizde mi saklı kaldı? İşitmeden çöpe gitti hepsi değil mi?
Aşk çok büyük kumar aslında. Blöfler, yalanlar, oyunlar... İnişler çıkışlar boldur. Başlarda tavan yapar her şey. 2. aydan sonra inişlerden bahsedecek olursak nasıl anlatmak gerekir düşüneyim biraz. Heh bir su damlası kadar hızlıdır. Su damlası.. gözyaşını anımsatıyor. 
İstediğimiz her şeyin olması mümkün değil. Var mı mümkünatı? Ne kadar ağlarsan ağla, ne kadar acınacak durumda olursan ol bir yere kadar olur. Ya sonrası? İmkansızlıklar denizi...
An gelir susarsın. Konuşacak olsan mahvedersin her şeyi. Ama konuşursun. Bademciklerinin arasına takılıp kalan sözler vardır söyleyemediğin. İçini bir fare gibi kemiren. Fakat konuşmayı sürdüremezsin. Kelimelerin bir şey ifade etmediği anlar varmış. Hadi len öyle şey mi olur derdim kendi kendime. Evet varmış, oluyormuş. Yaşamak gerekiyormuş bazı şeyleri. Tecrübe kazanmak gerekiyormuş. Aynı hataları yapmamak gerekiyormuş.
Değiştin zannedersin. Ama kalbin hiç değişmez. Bilgisayar gibidir kalbimiz. İstediğimizi yükler, istediğimizi sileriz. Tek bir şeyi Windows'u silemeyiz. Hadi sil silebiliyorsan. Milyonlarca dosya. Her birinde farklı komutlar. Kalpte öyle işte. Her birinde farklı anılar, farklı duygular, farklı acılar. Yaşananlardan ders alıp kalbine format atmak belki iyi gelebilir. Ya da virüs yeyince. Nafile... fabrika çıkışlı duyguların hiçbiri silinmez. İşte o duyguları virüse benzetebiliriz. Yoksa bu virüsler kalbimizi yeyip bitirir. Santim santim azalırız. Sil...
Merhametli olmak? Kimsenin üzülmesini istememek ama kendinin a.ına koymak? Hangimiz yapıyor lan bu devirde he? Neyse..
Bu akşam farklı bir şey deneyelim. Şiir dinletisi girelim son olarak. Nasıl diyor Yusuf Hayaloğlu;
Ah bebeğim ah,
Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
Dudaklarına sızınca fark edersin.
İçindeki vurgun aşklar mezarlığında,
Ayrılık ölümden üste yazılınca,
Gideni durdurmaya yetişmez sesin.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Düşüneceğiz, Tükeneceğiz

Okul çıkışı metro merdivenlerinden çıkarken dedim kendi kendime 'la eve gidelim de yalan yanlış bir şeyler yazalım' diye. Baya tasarlamıştım, hemen hemen unuttum neyse giriş yapalım bir yerden.
Bazılarımız yalnızlığa mahkum. Bazılarımız yalnızlığın ne olduğunu bilmez. Ve bazıları yalnız gibi görünmese de aslında en yalnızlarımızdandır. Galiba son söylediğime giriyorum. Hani bir tiyatrocu oyununu sergiledikten sonra gecenin bir vakti ıssız sokaklardan evine döner ya, Hayko Cepkin'in klibine konu ettiği gişe görevlisi bilet koçanı bittiği zaman yalnızdır ya, bir radyo programcısı 2 saat boyunca seslendiği dinleyicilerinden 2 saatin sonunda ayrılır ve yalnızlığına koşar ya, bir şovmen'i televizyondan izlerken veya herhangi bir programı.. televizyonu kapattığınızda yalnızdır o. Arkadaşımın çantasında yazdığı gibi ''ALONE''...
Her güzel şeyin sonu olduğu gibi, her kötü şeyinde sonu var. Sabretmek herkesin yapabileceği bir şey değil ki. Son günlerde fark ettim ki inanılmaz sabırlıyım. Sabır küpü mü derlerdi büyüklerimiz? Bademciklerim, küçük dilim ve ses telleri üçlüsünün arasında bir şeyler var gün yüzüne çıkamayan. Kılçık gibi takıldı kaldı. Ya biri çıkaracak, yahut kendisi çıkacak veya zamanla yok olacak. Kim bilir...
Hayat, mayat diyorlar, Benim gözüm mayat'ta. Hayatın eksiği var: Hayat eksik hayatta. İşin aslını ararsak tarih boyunca hiçbir şair, yazdığı şiirlerde ne demek istediğini kendide bilmemiştir. Necip Fazıl'da öyle. Şiirde anlam aramak, evin duvarlarına renk beğenmek için bir resim sergisi gezmekten farksızdır. Sunay Akın'a sevgiler...
Hayatımız boyunca bizi etkileyen şarkılar bütünü vardır. Birazdan o konuya iştirak edeceğim. Sırada otobüs aşkları falan var. Güzeldir otobüs aşkları. Kısa sürer. Uzun sürüyor da ne oluyor? Amann birkaç saatlik zevk uğruna boşver. İki göz teması, bir miktar serotonin salgılanması yeterlidir günü kurtarmak adına ehe..
Beni çok etkileyen şarkılardan birine geldiğimizde dizelerde şöyle deniliyor;
Bir an gelip de küllenince,
Yüreklerimiz dinlenince,
Başka sevgilerde teselli bulunca,
İşte biz o gün düşüneceğiz...



7 Mayıs 2012 Pazartesi

Kuş

Hava güzel, zaten okulu asmışım tıkıldım kaldım eve. Hıh hıh biraz ter mi kokuyorum ne? Birazdan duş vakti. Pazar günkü stüdyo çalışmamız vasatın altındaydı. Hiç zevk almadık. Yeni grup arkadaşlarımız ile çalışmaya başlıyoruz yakında. Güzel işler çıkacak.
Cumartesi günü göğüs kafesimden saldığım kuşcağız geri döndü. Pazar günün tekrar saldım geri zekalı yine geri döndü ne yapacağım bilmiyorum. Yemidir, suyudur, bakımıdır hep benden hep benden. Benimki de can. 
Kararsızlık çok kötü bir huy. Kendimden biliyorum iğrenç ya. 2 seçenek işte ne düşünüyorsun ki. Ya var olacaksın ya da yok. Cesaret edemiyoruz işte bazı şeylere. 
Sarkozy'nin başkanlığı gitti ya artık ne sevişirler Carla Bruni ile ahh ahh...
Hep derler ya 'ayy bu kitapta kendimi buldum, benden bir şeyler var' ulan o zaman o kitabı okumayacaksın. Senden bir şeyler varsa ne gereği var söyler misin?
Kesinlik kazanmayan işleri kesin gözüyle bakıp sonunda hayal kırıklığına uğrarız ya da uğratırız. Bütün planlar alt üst olur. Ne gerek var mühürü basmadan işlemleri başlat sen demeye.
Son zamanlarda Zakkum'un ne kadar iyi bir grup olduğunu anladım. Sözler bu kadar dokunaklı olamaz. Cem Senyücel yazıyormuş bütün sözleri. Grubun davulcusu. Beklenmeyecek bir durum. Zakkum ile bitireceğiz yine. 
Bir ışık yok biliyorsun tünelin öbür ucunda
Derler ki kiraz yetişmezmiş zakkum ağacında
...
Seni seviyorum de, sen inanmıyorsan bile
İnansın o yinede

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Ve artık başaramıyorsan

Bilgisayarın pili bitiyor, ne kadar yazabilirsek kardır diye düşünüyorum. Farklı bir gün. Keşke hafta sonları hiç gelmese hep hafta içi olsa. Avmler, parklar, bahçeler olmasa. İnsan seli olmasa ortalık ne güzel olurdu. Bakıyorum da fotoğraflara herkes mutlu gözüküyor. Gerçekten de öyle midir? Fotoğraflar her zaman mutlu olduğumuzun göstergesi olabilir mi?
Gelmiyorsa artık yardıma bi zamanlar ağladığın omuzlar... Ne güzel demiş Cem Senyücel. Bir varlar bir yoklar. Ceee deyip kaçabiliyorlar. Bir bakmışsın yoklar bir bakmışsın yine yoklar..
Kaybetmeye korktuğumuz her şey için kaybetme duygusunu hissettiğiniz anda zaten artık geriye dönüş yoktur. Kaybetmeye mahkumsunuzdur. O duygudan sonra ne isterseniz yapın. Çünkü sonu belli. Kısacası kaybedecek bir şeyini kalmıyor. Yapın ve düşündürün.
Son olarak alttaki parça ile son verelim her şeye...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Öz3t

Bundan tam bir yıl önce Standart Radyo'yu hizmete açtık. Koskocaman bir yıl boyunca acısıyla tatlısıyla güzel bir yere geldik. Paramız olmadı hesabımızı aktif edemedik, göndereceğimiz hediyeleri zamanında gönderemedik.. Farklı bir tecrübe oldu benim için. İlerde hiç böyle bir iş yapacağımı düşünmezdim. Mühendis olacaktım ben, sonra iç mimar, turizm otelcilik okuyacaktım. Dalgalar buraya sürükledi kısmet böyleymiş. Ayrıca bugün radikal bir karar ile 'Üst Kat' olan program adını 'Çerez Tabağı' olarak değiştirdim. Yenilik şarttı. İnşallah süt davasına dönmez bizimkisi...
Sunay Akın'ın Bir Çift Ayakkabı adlı kitabına başladım. Okumanızı tavsiye ederim. Sunay babanın kaleminden çıkan hikayeler muhteşem. Kim bilir ki ' kocasını gece yatakta bırakıp sevdiği adamla kaçan kadının ayakkabısının içinde bir tomar para bulmasını.. Ve kim der ki aldatılan kocanın Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece diyeceğini?' Kim bilir ki Avrupa limanlarında biriken ukiyo-e resimlerini Van Gogh'un toplayıp altına imzasını attığını. Kitap güzel tavsiye edilir.
Bir hocamız var. Sanki öğretmenlik mesleğini hobi olarak yapıyor. İnanılmaz rahat ve çok kafa. Metalci kendisi. İyi gitar çalışıyor. Müdürü kafalarsak gazete basacağız onunla..
Yüzük parmağı işaret parmağından uzun olan erkeklerin aldatma oranı çok yüksekmiş. Ayrıca testosteron hormonları bir hayli fazlaymış. Hazır asker!. Kendi parmaklarıma baktım da benimkilerde uzunmuş. Anasını satayım içimizde mi var nedir anlamadım gitti. Yok ya bütün erkekler aynı diyerekten kurtarırım durumu. Erkeklerin zaafı kadınlar, bu kalıplaşmış yani fazla söze gerek yok. 
Yazın gelmesiyle beraber toplu taşıma araçlarının kullanımını azaltın derim. Yanınızda 35cclik bir oksijen tüpü ile dolaşırsanız iyi edersiniz imkanı yok terli vücutların salgıladığı öz ten kokusu iğrenç ki ne iğrenç...
Vefasız arkadaşlardan oluşan bir setim var. Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Neden görüşelim ki. Ama haksızlık edilenlerde vardır içlerinde. Genelde dinlemeden yargılarız insanları öyleyizdir. Dinlenesi gerekenler yakın zamanda dinlenecek, ruhen ve de kalben karar verilecek. Bir bedenim bir ruhum bana emanet...