20 Ağustos 2013 Salı

Anlatamıyorum

Hayatın bir bok olduğunu düşünecek olursak, hepimiz zamanı gelince yavaş yavaş batıyoruz o boka. Ne kadar çırpınırsan çırpın sana ait en güzel yer orasıdır. Hepimiz mi batıyoruz canım bu boka, tabi ki evet...
Hayatımızdaki kişiler güvenmenin ne demek olduğunu biliyorum. Zamanla her şeyin değişeceğini bile bile bir yola çıkıyoruz hepimiz. Yoldaki radarı geçene kadar her şey kuralına uygun, güzel bir şekilde gidiyor. Peki ya radarı geçince? Yap yapabildiğini, sınırlarını zorla. Fakat onu da beceremiyorsan yaşamanın ne anlamı kalıyor? Geleceği düşünerek yaşamak hep saçma gelmiştir. Ama hayaller kurmuşumdur, kurarımda. Ama son zamanlarda ne hayaller kaldı, ne hevesler, ne istekler. Sanki onlarda boka battı. Yada onlar denize batsınlar. Batık şehir gibi zaman zaman dalarak hayallerime ulaşabilirim. Onları kalbimin durmasına birkaç saniye kalaya kadar yaşayabilirim...
Birkaç insanı hayatınıza seçerek alırsınız. Bazıları gider, bazıları gitmek ister, bazıları gelmek ister, bazıları ise kalmakla gitmek arasındadır. Seçilmiş insanlardır onlar. Kader ne yazdı bilemeyiz ama. Hep bir işaret gelir gözümüzün ucuna, kalbimizin ortasına. Ne yapacağınızı bilemezsiniz. Aslında bilmeyi çok istersiniz. Deneme yanılma yoluna gitmek istersiniz fakat elinizde varolanı kaybetmekte istemezsiniz. Kendinize tekrar tekrar şanslar verirsiniz. Hiçbirini kullanamayacağınız gibi. Ama umut edersiniz, heveslenirsiniz. Belki bu sefer...
Misofoni hastası olduğumu öğrendim. Öğrendim demeyelim, çevreden aldığım tepkiler doğrultusunda araştırmaya karar verdim ve sonucum... Hafif derecede..
Sevdiğiniz şehirden uzaklaşmak o kadar zor geliyor ki insana, sevdiğiniz her şey burada kalıyor. Yalnız bir hayata adım atıyorsunuz. Mesafeler uzadıkça her şey değişiyor, değişecek, değişir. Ve zamanı gelince birden kaybolur. Başrolde yine...
Yazacak çok çok şey varmış içimde. Şöyle bir düşününce yazamayacağımı fark ediyorum. İçimden çıkarmak istediğim çok şey.. Ama kelimelere dökemediğim. Sanırım vazgeçeceğim her şeyden. Ve bazı şeyler yoluna girmemek için ısrar edip boka batmaya devam ederse, o yalnız hayat çok cazip gelmeye başlayacak...
İlişkilerde garip. Bir tarafı onarırken bir tarafı yıkıyorsun. İlaç gibi.. Ama ne ilaç pehh.. Bir zaman o gözünüzde, kalbinizde büyüttüğünüz insanlar bir bakmışsınız kalbinizin bir bölümü tabi ki bir bölümünü alıp gidiyor. Diğer kısımları üretmeye devam ediyor. Yaptığınız hataları, anlayışsızlıkları alıp götürüyorlar aslında. Bize giren çıkan bir şey yok. İşin şakası.. Bir insanın değişmeyeceğini beklemek aptallık. Değiştikten sonra normale dönmesini beklemek salaklık. Ve bunların hepsine inanmak sadece aşkın bir parçası olabilir. Öyle tanıdığınız, alıştığınız insan bir bakarsınız başka biri olur. Düşünceleri, davranışları, istekleri... Şaşırmaktan başka bir şey gelmez ki şeyimizden. Üzülürsünüz bi bakıma. Ben nerede yanlış yaptım la diye. Sonra siz öküz erkek kategorisinin başını çekmeye başlarsınız. Neden? Çünkü hiçbir zaman yaptığınız şeyler görülmez. Siz çok ince düşünüyor olabilirsiniz ama nafile. Siz bizi anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz siz bizi. Bizimde melek olmamız gerekiyor o durumda. Soldaki melek olayım bak günah yazarım. Bi boka bağlayamadım. Önceleri ne güzel bir yere bağlayıp kapatıyordum. Şimdi iyice sıçtım...
Kimseye yeterince güvenip, inanma. Sonucunu eline verirler haberin olmaz...