2 Haziran 2016 Perşembe

Yok Oluş

Birinin şu çiçeğe çiçek coşturan vermesi gerekiyor. Belki sek olmayabilir su ile karıştırılıp verilse daha doğru olur. Kalbim yalan söylüyor olamaz: Çürüyorsun!
Zamanın ilaç olduğu ısrarla söylenir ya hani, işte hayattaki saçmalıklardan biride bu zaman silsilesi. Hiçbir zaman iyi şeyler getirdiğini görmedim. İyi şeyler götürdüğünü de çok gördüm. Beklemek sinek ısırığı gibi çok tatlı hissettirsede, sonunda renkli hayallere kavuşacağını sanan insanlarız bizler. Hepimiz aynıyız. Hayalin tadına bakmamış olan kalpleri yosunlaşmış insanlardan bahsetmiyorum. Hayaller uyutuyor beni, hayaller uyandırıyor. Sinek ısırığının tadının bu denli güzel, acısının da bu denli uzun olabileceğini tahmin etmiyor değildim. Büyüyordum ve büyüdükçe hayallerimden bir nebze uzaklaşmamakla birlikte için için çürüyordum. Sanki kalbimle aynı masaya oturmuş dertleşirken, bir yandan da yok oluşumu izliyorduk. Kalbimle, ilk başta beynimin çürüyüşünü sonrada sinir sistemimi, belki arada bağırsaklarımı ya da karaciğerimi alt etmenin zaferini kutluyorduk. Mutluyduk hem de çok mutlu... Ama sen kim köpeksin ki beynini o masaya oturtmayasın.  Birinin ağzını kapatsan diğerinin kelebekleri uçuşuyor, kelebeklerini öldürsen diğerinin çenesi kapanmıyor. Bu kısır döngü böyle sürüp gidiyor. ''Çare ne!'' diyorum, ''Çaremiz ne!'' ikiside susuyor, susuyor, susuyor...
Sevdiğim şeyleri tek tek almaya devam ediyor zaman. Kalbimi, beynimi, sevgimi... En yakın arkadaşım olan kalbim bile artık tek kelime etmiyor... Çaresizlik bu olsa gerek.