1 Kasım 2013 Cuma

Hayatta Kalanlar

Uyumak istiyorum. Belkide hiç uyanmamak istiyorum. Bunu başarabiliyor muyum? hayır.. Defalarca soruyorum kendime sürekli uyku halinde olmak istiyor musun diye.. evet, evet diyorum ama beceremiyorum. Gerçi hiçbir şeyi beceremiyorum orası da var..
Hindileri geçtim sanırım. Düşün düşün düşün! her sabah uyandığımda hemen aynanın karşısına geçiyorum; acaba bu sabah saçlarım beyazladı mı?.. hep merak konusu benim için. Yüzümü yıkadığımda belki başka biri çıkar altından diye ümit ediyorum fakat nafile..
Bir an geliyor neresinden tutsan olmuyor, elinde değil aklında kalıyor. Aklından defetmeye bakıyorsun fakat kendinle verdiğin bu gereksiz savaşın sonucunu zaten çok önceden biliyorsun. Boşu boşuna kürek çekiyorsun, yoruluyorsun..
Yalan söylemek ne kadar kötü olabilir ki? Sadece biraz kalp kırıklığı gerekir. Fakat kimse bilmez ki, onu kırmak için bir kalbin gerekeceğini. Bence doğrusu şu ki, karşımızdakinin kalbini değil aslında kendi kalbimizi hiç fark etmeden parçalara ayırıyoruz. Kanser gibi.. Hep son aşamasında fark ediyoruz.. Hayatta kalanlar, hayatımızda olanlar, tek kişilik yaşayanlar...
Yazılamayacak şeylerin yazılmak istenmesi kadar kötü bir şey yok. Ya bunları birileri dinleyecek ya da birileri okuyacak. Yazıya dökülmesinin çok zor olduğu gibi, bunları anlayacak kişi sayısınında az olması işin içinden çıkılamaz bir hale getiriyor..
Bazen hayatınızdan birilerinin çıkması gerekir. Kendi isteğiyle veya yukarıdakinin isteğiyle. Bunların aynı anda hayatınızdan çekip gitmesi ve sizi göt gibi ortada bırakması yenilir yutulur cinsten değil..
Farkındayım hiçbir konuyu birbirine bağlayamıyorum. Fakat yazmazsam kendimle verdiğim savaş daha ateşli bir şekilde devam edecek. Herkesin hayatı güllük gülistanlık olamıyor ne yazık ki. Birileri hep giderken biriler hiç gelmiyor. Belkide lanetliyimdir. Olamaz mı? Bu zaman kadar hiçbir şeyin yolunda gitmemesi, şansın hiçbir zaman gülmemesi, gülmeyi bırak tebessüm bile etmemesi ne ile açıklanabilir ki? Sabır mı? Sabır kavramıyla geçireceğim vakitler neticesinde ölüm kavramı çalmasın kapımı? Evde yokum diyemem. İçeri alsam sabrı öldürür.. Çaresizlik içinde yüzüyorum açıkçası..
İnsan sıfatını hak etmeyenlere her seferinde insan sıfatı yükleyip insan gibi davranıyorum. Hemen sonrasında biraz durup düşünüyorum. İnsanlığımdan şüphe duyuyorum. Neden her seferinde aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorum diye soruyorum kendime. Cevabı hep aynı...
Akşam birkaç sayfa kitap okuma alışkanlığımı geliştireyim dedim. Hani derler ya hayatım değişti bu kitabı okuyunca. Öyle bi düşüncem yok şu anlık. Fakat bu sabah kendim için yaşamayı, hiçbir şeyi çok fazla düşünmeden, yüzeysel geçerek, sorgulamalardan, seviyesizliklerden, sevgisizliklerden (zaten ne kadar sevildim ki şu hayatta) uzak bir yaşamında var olacağını, hiçbir şeyin kendimizden ve her zaman yanımızda olan ve olmak için can atan insanlardan daha önemli olmadığını öğrendim. Kendi kendime ders verdim aslında. Mutluluğa giden yol her zaman bencillikten geçer diyorum. Bugün anladığım kadarıyla 'ben'cillikten geçiyor...
Toparlamak gerekirse. Ki hiçbir zaman bunu yapamadım. Toparlamak içinde yazmadım. Binlerce şarkı dinledim, dinliyorum her birinden sıkılıyorum. Kasım ayındayız... Sanırım anladınız. Savunmamda şu aydayız bu aydayız geçmeyecek. Emin olabilirsiniz ki çevirisine bile bakmadım... Yalan söylemek ne kadar kötü olabilir ki...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder