16 Kasım 2013 Cumartesi

Samimiyetten

Neden bu saatte buradayım aklım ermiyor. Hazır sıcacık bir yer edinmişken kendime bu rahatsızlık veren şey nedir gecenin bu saatinde? Gözümden ne uyku akıyor ne de yaş. Bi aralar ağlamak isteyipte ağlayamamak vardı, belki hala vardır...
Kulaklığın yaygın olduğu bir toplum gelişmiştir arkadaş ben buna inanırım. Gerçi kulaklıktan kulağa kulaktan kalbe giden bir yol olunca dikilirsin bu saatte.. Belki bir şarkı ya da bir şiir ayakta tutar seni. Zaman ne olursa olsun duymayıver o sözleri, aklından geçmeyiversin. Acı çekmek istediğinizde bu nasıl hastalıklı bir durumsa artık illa size acı çektiren bir şeyler bulabilirsiniz. Şeyler demek ne kadar mantıksız olduysa artık. Ama gerçek şu, bu yaşıma gelip 'şey' kelimesinin ne anlam ifade ettiğini öğrenemedim. Bu hayatta bir şey bırakmak istesem, benden bir iz herhalde şey kelimesinin anlamını bulup öyle göçer giderdim. Hala geç değil, zamanım olabilir. Olmayabilirde... Nerede kaldık? Acı çekmek.. Size acı çektiren insanları gözünüzün önünüze getirirsiniz. Peki ya getiremezseniz? O durum daha vahim.. Size acı çektiren insanlar, her seferinde sizi ağlatan insanlar gözünüzün önüne gelmiyorsa, bir daha hiç gelmeyeceklerse, peki onları hiç göremeyeceksek... ne anlamı kalır hayatta olmamızın? Bizi ayakta tutan onlar değil mi zaten. Acı olmadan, acı çekmeden bir insanın yaşayabilmesi mümkün olamaz ki...
Bir bok yemek istersin. Fakat neresinden başlayacağını hiçbir zaman bilemezsin. Neden bi insan durduk yere bok yemek ister ki? O yüzden her seferinde yüzüne gözüne bulaştırır. Zaman zamanda hiç başlamaz. Sağlıklı düşünebilse o anda bunların hiçbiri aklından geçmez ama düşünemez. Ben de düşünemiyorum. Sağlıklı düşünmenin bu olduğunu adım gibi biliyorum. Çelişki mi? Hayır hayır, ne demek istediğim gayet net diye düşünüyorum...
Seyyar satıcıların samimiyetine oldum olası güvenirim. Gecenin bir vaktinde ekmeğini çıkarmak için o soğukta görür işini. O abilere her seferinde bir holding patronu gibi bakarım. Sadece samimiyetleri ve masumlukları onları o mertebeye ulaştırmaya yeter benim gözümde. Selam olsun pilavcı amca, selam olsun çiğ köfteci, selam olsun sizlere...
İşte bu abilerden gördüğüm samimiyeti yakınlarımdan, sevdiklerimden, sevdiklerini düşünüp nefret edenlerden göremedim. Neden? Çünkü her seferinde insan gibi davrandığımız için.. Çok mu oluyorum bu sıralar ne.. Kimse bıraktığın yerde durmuyor. Onlar duruyor fakat kalpleri ne bok yemeye gidiyor anlayamıyorum. Gerçi kimse anlayamıyor. Yalnız kalıyorsun, kalabalıkların arasında annesini kaybetmiş bir çocuğun duyduğu endişe ve korku seni de esir alıyor. Esir almak ne kelime adeta zincire vurulmak gibi. Kurtulmak imkansız.. Ama bir kalbin varsa ve o gezintiye çıkan kalplerden en kötü biri seni bulabilirse eğer kurtulabilirsin bu işkenceden. Ama unutmamalısın ki o kalbinde bir samimiyeti var. Ona güvenmek, inanmak, mutluluğuna ortak olmasını istemek ölümlü bir kumar.. Belki sana yardım etmeyecek, belki yüzüne bakıp usulca geçecek gözlerinin önünden ama sen bir umut bekleyeceksin. Elbet bir gün bir kalp geçer gözbebeklerinden, kirpiklerinden... İşte o gün büyük bir çığlık duyarsan bir yerlerden uzaklarda arama içindedir o...
Yinede kendime teşekkür ediyorum. Samimiyetten yoksun kalplere samimiyeti götürdüğüm için. Medeniyetin eşiği ben olmalıymışım ama ne yazık ki... Keşke bu samimiyetim kendini beğenmişlik olarak algılanmasa, öyle yargılanmasam. İçim rahat mı? Kocaman...
Ne sesini duyan biri vardır etrafında,
Ne de çaresizliğini gören.
Tek başınasındır bu hayatta, aldığın hiçbir karar tatmin etmez,
Seçtiğin tüm yollar çıkmaz sokaklara götürür seni.
Hikayenin bittiğini düşünürsün...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder