30 Mart 2016 Çarşamba

Sessiz Gece

İşin içinden çıkamayacağım sonlar yazmaya devam ediyor hayat. İşin içinden çıkamamak her zaman her ne kadar son olmasada, çabalamayı terk edememek işleri dahada karmaşık bir hale sokuyordu. Pes etmek ne kadar kolay gözükürse gözüksün, tadını bir kere aldı mı vazgeçemeyeceği sonlara da hazırlıklı oluyordu insan. Tozpembe... gerçekleri bu kadar irdelediğim zamanlardan korkuyorum. Bana ait olmayan hayatlardan bir parça almışta vücuduma enjekte etmeye çalışır gibi...
Okuduğumuz kitap, izlediğimiz film... hayatımı değiştirdi derler ya hani; bana hiç denk gelmedi. Sadece hayatı gerçeğe bir nebze daha yakınlaştırmama neden oldu. Hayalperest olduğum kadar gerçekleri de irdelemeyi başarmaya başlamıştım ve bundan keyif alıyordum; büyüyordum. Sabretmek endişeli bakışlarıyla nasıl büyüdüğümü, nasıl tepkiler verdiğimi ve bu halimle onu alt edebileceğimi düşünüyordu. İnsanların dillerine pelesenk olmuş düşüncesiz görünen hallerim, kalıplara kadar sığdırılacak bir düşünce dünyam ve 'anlayışsızlık' başlıklı tez çalışmalarında geçen adım... Nasıl bir insan olduğumun derecelendirmesini, windows media player'da bile yıldız veremeyecek insanlar tarafından yapılmasına bir anlam yükleyemiyordum. Titreyen çenemden süzülen yaşların onlarla bir ilgisi yoktu fakat zaman zaman yüzüme yediğim tokatlardan etkilenmiyor da değildim. Ama şöylede bir gerçek vardı; bir pes etme çizgisi ve tavşandan daha hızlı koşabilecek bir kaplumbağa...
Bir varsın bir yoksun. Yok olana kadar her şey. Bir bakmışsın tuz olmuşsun bir bakmışsın kezzap. Yaptığın hatalardan pişmanlık duymak yerine en sevdiğin yemeği yemeğe devam edersin; salaklık.
Şöyle bir düşünüyorumda; hayatım boyunca kalıpların içinde değerlendirildim. Hapse girmeme gerek yoktu. Bu duygu hapisten de beterdi. Ailem, arkadaşlarım, kız arkadaşım... Tanımadığım bir karakteri oynamama izin veriyorlardı. Tip değil başlı başına bir karakterdi. Kendilerini o kadar iyi inandırmışlardı ki, bazen benimle gerçekten konuşmak istediklerinde şaşırıyordum, alt üst oluyordum. Çabalamayı terk edememek işleri dahada karmaşık bir hale sokuyordu ya hani, işte bu zamanlarda kimi oynadığımı bilmiyordum, nasıl davranmam gerektiğini, ne hissettiğimi, ne hissettirdiğimi... Hiç yorulmadığım kadar yoruluyordum, bilirsin işte eriyordum. Kasede yaşama tutunmaya çalışan balık kadar umutsuz ve mutsuzdum. Solungaçlarımı kullanmaya üşeniyordum... Dünya işte, elbet bir şekilde dönüyor, döndürüyor. İçinde bir yerlerde hayat bulduğumuz için şanslıyız. Sadece bu mucize için bile hayata devam edilebilir. Geri kalan her şey birer kara delik.
Geçen her güzel geceler ve günler için teşekkürler.
Eyvallah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder